İki Sözcükte Saklı Çürüme Sebebimiz

Forumlar Cafe almancax İki Sözcükte Saklı Çürüme Sebebimiz

ALMANCAX FORUMLARINA HOŞGELDİNİZ. FORUMLARIMIZDA ALMANYA VE ALMANCA HAKKINDA ARADIĞINIZ HER TÜRLÜ BİLGİYE ULAŞABİLİRSİNİZ.
    avcobka
    Katılımcı

    Yazı biraz uzun ama okumanızı tavsiye ederim.

    BEN ENAYEMİYİM
    Uzun yıllar önceydi. Milletin efendisi! diye tarif edilen insanlara hizmete amade edilmiş! bir müessese de çalışıyordum. Bir yanda yetki ve icrayı ele geçiren politika sahiplerinin siyaset ve atlama taşı olarak kullanmaları, diğer yanda koltuk için politikacılara hiçbir fedekarlıktan kaçınmayan müessese baş hizmetkarının idaresi ve çarçur edilen milletin para ve imkanları arasında dürüst kalma mücadelesi veren bendeniz. Daha doğrusu, büyük bir selin sülüp süpürüp götürdüğü bir akışın önünde durmaya çalışıyor, sel ile mücadele ediyor, götürdüklerinden tutabildiğim kadar tutmaya çalışıyordum. En azından benim yetkimde olanları tutmaya çalışıyordum.
    Tam böyle bir zamanda, sorumlu olduğum hizmet mahallinde evi yanan ve çok fakir olduğu söylenen bir şahsın, millete ait alet ve edavat  ile ev yapacağı inşaatının temel hafriyatının yapılması için koltuk amirinden emir almıştım. Emri alır almaz ilgili mahale intikal edip mağduru bulmaya ve talebini yerinde görmeye gitmiştim. Ona buna sorarak bulduğum mağduru dört tekerlekliye alıp ev yapacağı köye doğru yollanmıştık. Hem yol alıyor hem  sohbet ediyor hem de mağduru tanımaya çalışıyordum. Ne iş yaptığını sorunca,”On milyonluk böyük şeherde  oturduğunu, bilmem hangi semtinde marketi ve bir dolmuş minibüsü olduğunu” söylemişti. Tabi ki şoke olmuştum. Oysa fakir ve mağdur olarak bana takdim edilmiş, evi yanan bir mazlum olarak anlatılmıştı.
    Durum anlaşılmıştı ama ben sormaya devam ediyordum. İkinci sorum: “evinizi kim yaktı” olmuştu. Aldığım cevap yine şaşırtıcı idi. Evinin harabe olduğunu, yıllardır bu köyde olmadığı için zaten çok eski olan evinin kendiliğinden yıkıldığını, harabeleri arasında oynayan köy çocuklarının ateş yakması sonucu harabenin yandığını söylemişti.
    Durum iyice vuzuha kavuşmuştu ama ben yine sormaya devam ediyordum: ” Madem böyük şeherde ikamet ediyor ve işiniz de oradadır, neden burada ev yapacaksınız?” Aldığım cevap ilginçti ve durumu daha da açıklayıcı idi: ” Yazın dinlenme ve tatil yapmak için buraya geleceğim. Hem bahçemdeki …….yı toplarım, hem de tatil yapıp dönerim. Bunun için ev yapacağım.”
    Konuşmalar sürerken köye de varmış ve mağdurun! evini de yerinde görmüştüm. Hakikaten harabe bir evdi ve harabelerin bir kısmı yanmıştı.
    Vaziyeti yerinde görmüş, mağdura! hiç bir şey söylememiş ve son derece moralim bozuk olarak geri dönmüştüm. Yeni bir haksızlıkla karşılaşma ve hizmetin başı ya da koltuk başı ile yeni bir çatışma ihtimaliyle canım sıkılmış olarak müesseseye varmıştım. Durumu olduğu gibi aktarıp, ortada yangın bulunmadığını, talep sahibinin fakir olmadığını, bilakis zengin olduğunu ve yaz sefası için ev yapılacağını söylemiştim.
    Durumu açıklıkla izah etmeme rağmen, hizmetin başından, evin hafriyatının yapılması ısrarı gelmeye devam etmişti. Ben hafriyatı yapmamakta ısrar etmiştim ve bu tartışmalarla yaklaşık bir hafta ya da on gün geçmişti. Bundan sonra  tartışma bitmiş ve talimat kesilmişti. Tam o sırada bana bir emir haber geldi. Bu haber, ” O mahalden azl edildiniz” haberi idi.
    Aradan epey bir zaman geçtikten sonra bir gün, bekçisi olduğum şima yollara bakmak üzere müessese baş hizmetçisi ile birlikte yola çıkmıştık. Arabanın arka sağında karargah baş hizmetkarı, arka solunda da ben oturduğumuz halde yola koyulduk. Önde de dört tekerleklinin kaptanı vardı ve başka kimsede yoktu. Hazır baş başa kalmışken, ev temelinin açılma hikayesini ve yaşananları sormak istedim ve sordum. Net cevap alamayınca irdelemeye devam ettim. Nihayet parti mekanizmasının talebi olduğunu itiraf etti. Kendisine, durumu particilere anlatıp anlatmadığını, talebin haksız ve hukuksuz olduğunu  söyleyip söylemediğini ve beni savunup haklılığımı söyleyip söylemediğini sordum. Aldığım cevap şaşırtıcıydı ve çöküş nedenimizin saklı olduğu iki kelimeden ibaretti. Bana haklı olduğumu, ama kendisinin yapmaması halinde görevden alınacağını ve gelen adama mutlaka yaptırılacağını söyledikten sonra bana dönmüş ve şöyle demişti: “Ben enayemiyim.”
    Evet, millet hizmetinde geçirdiğim çeyrek asırda yaşadıklarım, duyduklarım ve gördüklerimden sadece birisi ama sadece birisi bu idi. Tamamı ise kayıt altına aldığım notlarımda  bir gün yazılmak üzere saklı idi.Ama çöküşümüz, bir adım ileri gidemeyişimiz bu iki kelimede saklıydı, saklıdır. “BEN ENAYEMİYİM.” Yani, bir yanda politikanın yalnız kendi siyasi ve şahsi hesapları, diğer yanda koltuk uğruna millet imkanlarının çarçur edilmesi. Her ikisi de milleti değil kendilerini düşünüyordu. Her ikisi de “önce ben”diyordu. Yani her ikisinde de “ben” hakimdi ve öncelikliydi. Tersine dönmedikçe düzelemeyeceğimiz, kurtulamayacağımız bir anlayış. Düzelmedi, kolay kolay da düzeleceğe benzemiyor. Sadece bu örnekte değil genelde işler böyle gidiyor. Her yerde ve her mahalde. Ne dersiniz, geri dönülmeyecek bir çürümeye doğru mu yol alıyoruz? Allah sonumuzu hayreyleye. Hayrı talep etmeden ve hayır için çalışmadan Allah hayrı verir mi? şerri yapıyor ama hayrı talep ediyoruz.. Hayrı yapıp hayır için dua etmeden asla olmayacak.
    Osman Karagüzel/Günebakış gazetesi

  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.