Canakkale Savasdan önce, Savasdan sonra

Forumlar Cafe almancax Canakkale Savasdan önce, Savasdan sonra

ALMANCAX FORUMLARINA HOŞGELDİNİZ. FORUMLARIMIZDA ALMANYA VE ALMANCA HAKKINDA ARADIĞINIZ HER TÜRLÜ BİLGİYE ULAŞABİLİRSİNİZ.
    Nazire
    Katılımcı

    Yirminci yüzyılın başlarında Avrupa sınırlarından taşıyordu. Ekonomik rekabet, sömürgecilik ve milliyetçilik akımları Avrupa’yı ikiye bölüyordu. Almanya-Fransa ve Rusya-Avusturya arasındaki çekişmeler gerginliğe dönüşüyordu. 28 Haziran 1914’te Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahdı Arşidük Ferdinand’ın bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi bu gerginliğe son noktayı koydu.
    Avusturya’nın 28 Temmuz 1914’te Sırbistan’a seferberlik ilanının ardından 1. Dünya Savaşı başlamış oluyordu. Bir yandan Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya’dan oluşan üçlü İttifak Devletleri, bir yanda da İngiltere, Fransa ve Rusya’dan oluşan Üçlü İtilaf Devletleri sonunda Avrupa’yı ikiye bölmüşlerdi.

    Savaş ilanlarının ardından İtalya tarafsızlığını ilan ettiyse de bir yıl sonra İtilaf Devletleri’ne katıldı.

    Osmanlı İmparatorluğu tarihin gördüğü en geniş sınırlara sahip olmuş, her çeşit milleti ve inanışı içinde barındırmış ve yaklaşık 600 yıl süren saltanatını 20. Yüzyılın başında kaybediyordu. Dışta ve içte yaşadığı mücadeleler Osmanlı Devleti’ni çökertiyor, topraklarını ve gücünü dağıtıyordu. Son olarak Trablusgarp ve Balkan Savaşları ile arka arkaya yenilgiler alan Osmanlı Devleti, Doğu Trakya dışında Avrupa’daki bütün topraklarını kaybetmiş, saygınlığını ve gücünü yitirmişti. Artık Osmanlı Devleti’nin ölümü bekleniyor ve diğer ülkeler tarafından paylaşım planları hazırlanıyordu.

    Rusya boğazları ele geçirip sıcak denizlere inmeyi hedeflerken, İngiltere Süveyş Kanalı ve Hint yolunun güvenliği için Filistin’i ele geçirmeyi tasarlıyor, Fransa; Lübnan, Suriye ve Kilikya’nın kontrolünü düşlüyor; Almanlar doğuya yayılma politikası güdüyor, İtalyanlar ise Antalya’ya sahip olmayı istiyorlardı.

    Birinci Dünya Savaşı’nın patlamasının ardından Osmanlı Devleti önce İtilaf Devletleri ile birlikte olmaya niyetlendiyse de, Rusya’nın bu duruma soğuk bakması Osmanlı’yı Almanya’ya doğru yönlendirdi ve 2 Ağustos 1914’te yapılan gizli bir antlaşma ile Alman-Türk ittifakı kesinleşti.

    Bu tarihten sonra, güvenliği açısından seferberlik ve silahlı tarafsızlık ilan eden Osmanlı Devleti, 10 Ağustos 1914’te İngiliz donanmasından kaçan GOEBEN ve BRESLAU adlı Alman savaş gemilerinin boğazlardan geçmesine izin verir ve boğazları tüm yabancı gemilere kapatır.

    GOEBEN ve BRESLAU’ın boğazlardan geçmesi itilaf devletlerinin tepkisine yol açar. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, bu iki gemiyi, daha önce İngilizlere sipariş ettikleri ve hatta parasını ödedikleri halde alamadıkları iki gemi yerine satın aldıklarını açıklar. Böylece, Yavuz ve Midilli adı verilen bu iki savaş gemisi Osmanlı Donanması’na katılmış olur.

    27 Eylül 1914’te Amiral Souchon komutasındaki Yavuz, tatbikat amacıyla çıktığı Karadeniz’de Ruslar’a ait Sivastapol ve Novorosisk limanlarını bombalayınca 1 Kasım 1914’te Ruslar Kafkasya’da sınırı geçerek fiilen savaş başlatmış ve Osmanlı Devleti de sıcak savaşın içine çekilmiş olur.

    Osmanlı Devleti’nin elinde bulunan boğazlar, konumları nedeniyle özellikle Avrupa için çok büyük bir önem taşıyorlardı. Tarih boyunca uğurlarında nice savaşlar verilen boğazlar stratejik, ekonomik ve kültürel açıdan paha biçilmez değerdeydiler. Bugün bile bakıldığında değerlerini korumaya devam ettikleri açıktır.

    İtilaf Devletleri’nin Boğazları açma nedenlerinin başında, elbette ki boğazların sahip olduğu bu stratejik önem yatıyordu. Rusya’ya yardım edebilmek hedefiyle yapılanan bu düşünce ; aynı zamanda Almanya’dan yeterli yardım alamayacağı ve fazla direnemeyeceği düşünülen Osmanlı’yı tek başına ve planlanmış bir barışa mahkum etmeyi planlıyordu. Ayrıca boğazları kazanmak demek, İstanbul’u ele geçirip Osmanlı ve tüm Avrupa üzerinde manevi bir yıkıma sebep olmak demekti. Tarafsız kalan pek çok ülke bu başarıya kayıtsız kalamayacak ve İtilaf Devletleri’ne katıldıklarını açıklayacaklardı.

    Boğazlardan geçilebilirse, kazanılacak olan başarı tüm Müslüman sömürgeleri sindirecek, güneyde sömürge devletlerini rahatsız eden hiçbir şey yaşanmayacaktı.

    Bu düşünceyle İngiltere 28 Ocak 1915’te Osmanlı’ya savaş kararı aldı ve bu karara Fransa da katıldı.

    Anonim
    Ziyaretçi

    OSMANLI-KÜRT ÝTTÝFAKI VE TÜRKMEN KATLÝAMI

    Yavuz Sultan Selim (1512-1520)’in Osmanlý tahtýna geçmesiyle Türkmen sürgün ve katliamlarý hat safhaya varýr. 24 Aðustos 1514’deki Þah Ýsmail ile Yavuz Selim arasýda geçen Çaldýran Savaþý öncesi 40 Bin üzerinde kýzýlbaþTürkmen katledilir. Savaþ meydanýnda öldürülen Türkmenler hariç… Prof.Dr.Faruk Sümer; Safevi Devleti’in Osmanlýlardan daha Türk çok bir Türk Devleti olduðunu söyleyerek: Safevi Devletinin kurucularý; Anadolu Kýzýlbaþ Türk oymaklarýdýr. Devletin resmi dili Türkçe’dir. On iki hayvanlý Türk Takvimini kullanmaktadýrlar. Askeri teþkilatlanmalarý Türk sistemidir. Edebiyatý vb. yazý sitemleri Türkçe’dir…. Demektedir ki, bütün kaynaklar bu hususu doðrulamaktadýr. Yine Akkoyunlu Devleti ve Karamanoðullarý Beyliði, Osmanlýlar’dan daha Türktür. Çeþitli Türkmen oymaklarýndan ve Bayýndýr Beyleri’nin kurucusu olduðu aþiretler konfederasyonundan meydana gelen Akkoyunlular için John E.Woods; “300 Yýllýk Türk Ýmparatorluðu” demektedir ki, isabetli bir saptamada bulunmaktadýr. Kur’aný ilk Türkçe’ye çeviren ve Saray dahil her alanda Türk Dili’ni hakim kýlan Akkoyunlular gerçek anlamda bir Türk Devletidir. Osmanlýlar Türkleri aþaðýlarken Dede Korkut ise þöyle der: “Karanlýkta yolumu yitirirsem parolam Allah’týr/Soylu kuralýn taþýyýcýsý, efendimiz Bayýndýr Han’dýr/Salur Kazan’dýr savaþ gününün galibi” Bölgede hüküm süren Akkoyunlu ve Safevilerin Türk Dilinin yöreye hakim olmasýndan rahatsýzlýk duyan Kürt Mollasý Ýdris Bitlisi; Osmanlýlar ile iþbirliði yaparak Türkmenlerden intikam alýr.

    Yavuz Selim’e kadar Doðu Anadolu’da Türkmen hakimiyeti vardýr. Yavuz ise; Þafi mezhebinden Nakþibendi tarikatýndan Kürt mollasý Þeyh Ýdris-i Bitlisi’nin önerisi ve planlamasýyla Doðu ve Güney Anadolu’da Türkmenler katledilmiþler, kurtulanlar ise Azerbaycan’a kaçmýþlardýr. Türkmenlerin hakim olduklarý idari beylikler ve topraklarý; Yavuz’un imzaladýðý boþ fermanlarý, Ýdris-i Bitlisi oldurarak Kürt Aþiret reisine ve aðalarýna vermiþtir. Böylelikle bugünkü doðudaki feodalizmin temelleri atýlmýþtýr.

    Ýdrîs-i Bitlîsi (Ö.8 Kasým 1520) “Selim Þah-Nâme” adlý eserinde; baþta Diyarbekir olmak üzere Kürtistan memleketinde “Kürt Beyleri ve Kürt taifesinin mülk, millet, mezhep ve irsi baðlarýnýn” nasýl güçlendirdiðini anlatýrken, þehir ve yöre adlarýný tek tek vererek Kýzýlbaþ Türkmenleri de nasýl katlettiklerini “Allah’ýn ve Padiþah’ýn yanýnda olan bir Molla olarak” zevkle ve kana susamýþ bir vampir edasýyla anlatmaktadýr. Kürtler “dirlik ve birliklerini” Ýdrîs-i Bitlîsi’ye borçluyken, Türkler ise, Yavuz Selim ile Ýdrîs-i Bitlîsi’nin yaptýklarýný lanetle anmaya devam edeceklerdir. Büyük bir Türk katili olan Ýdrîs-i Bitlîsi’nin bütün eserlerini Türkmen Tarihi açýsýndan “Türklük bilincine sahib bir tarihcimiz” tarafýndan incelenip gerçek anlamda “Anadolu Türk Tarihi”nin bir kesitini ayaklarý üstüne oturtulmasý gereklidir. Yunan mezalimini aðýzlarýnda sakýz eden bazý “Türk Milliyetçi Yazarlarý” Yavuz ve Ýdris-i Bitlisi’nin Türk katliamlarýný görmezlikten gelmektedirler.

    Yavuz dönemimde Osmanlý yönetiminde görev alan Ýdris Bitlisi ve Býyýklý Mehmet Paþa ile Kürt Aþiret Aðalarý’nýn durumlarý için; bugün Kürt gruplarýndan KOMKAR belgeli olarak þöyle demektedir ki çok ilginçtir:

    “1535'ler de böyle bir icazet vererek, beylik topraklarýnýn bölünmesini kolaylaþtýrmýþtýr. Kanuni Sultan Süleyman fermannamesinde aynen þöyle diyor: -Bey öldüðünde, eyaleti kaldýrmayýp bütün hududu ile Mülkname'yi Humayun uyarýnca oðlu bir ise, O'na kalacak, eðer müteadit ise, istekleri üzerine kale ve yerleri, aralarýnda paylaþacaklardýr. Uzlaþmazlarsa, Kürdistan beyleri nasýl münasip görürlerse öyle yapacaklar ve mülkiyet yoluyla bunlara ebediyete kadar ila ebeddevran mutaarrýf olacaklardýr. Eðer Bey, varissiz, akrabasýz ölmüþ ise, o zaman eyaleti, hariçten ve yabancýlardan hiç kimseye verilmiyecek, Kürdistan beyleri ile görüþülüp ve ittifak edilip, onlar bölgenin Beylerinden veya Beyzadelerinden her kimi uygun görürlerse, ona tevcih edilecektir. (Hükmi Þerif, Topkapý Sarayý Müzesi Arþivi, E. 11960 sayý-Ýstanbul) Kürt-Osmanlý Andlaþmasý'nýn mimarý Mevlana Ýdris'tir. Bu anlaþmayý kabul eden ve gerekli bulan Yavuz Sultan Selim'dir. Ýkisi de 1520'de maalesef ölmüþlerdir. Sultan Selim, Mevlana Ýdris'e; -Git Kürdistan beylerini ve emirlerini topla, kendi aralarýnda bir beylerbeyi seçsinler demiþti. Mevlana Ýdris ise, Kürt beylerini çok iyi tanýdýðý için kestirmeden bir beylerbeyi Sultan'dan istemiþ ve Býyýklý Mehmet Paþa'yý tavsiye ederek bu iþi noktalamýþ idi. Diyarbakýrlý bir Kürt olan Býyýklý Mehmed Paþa'da çok erken gitti ve bundan sonra Kürdistan Eyaleti Baþkenti'ne Mekadonlu komutanlar gelmeye baþladý. Kanuni Sultan Süleyman, bilerek veya bilmiyerek 1533-34'lerde, Bitlis'i Þeref Han'dan alýp, bir fermanla Ulame Tekelu'ya veriyor. Direnen Bitlis Beyi'nin üstüne, Diyarbekir Beylerbeyi ve kuvvetleri ile bütün Kürdistan beylerinin kuvvetlerini de katýyor ve Ulame'yi baþkomutan olarak atýyor. Ayný Sultan, 1535'ler de Baðdat seferini yaptýktan sonra Kürtleri tanýmaya baþlýyor veya bunlarsýz bir þey yapamýyacaðýný anlayarak, babasýnýn Amasya'da imzaladýðý anlaþmaya yukarda verdiðim arþiv numaralý Hükm-i Þerif-i yayýnlýyor. Neticeye baktýðýmýzda, Kürdistan hükümdarlarý, çoðunlukla topraklarýný bölmemiþ ve statülerini 1850'lere kadar getirmiþlerdir.”

    Ayný gurubun siyasi örgütünün baþý Alevi Kökenli Kemal Burkay ve Munzur Çem gibileri; bu iki Osmanlý Kürtünün, Alevileri katletmesini görmezlikten gelerek, Alevi Tarihini yok sayarak “öteki tarih” dedikleri uydurma bir “Kürt Tarihi” yaratmaya çalýþýyorlar. Tunceli Ovacýk’ta “üçlü Kürt ittifaký” olan: Býyýklý Mehmet Paþa, Ýdris Bitlisi ve Palu Beyi Cemþid ‘in; on binlerce Kýzýlbaþý kesmesine; ayný bölgenin adamlarý Kürtlük Ýdeolojileri adýna ses çýkarmamaktadýrlar. Ahlaki olarak bu çifte standart davranýþlarýna ne demek gerektiðine okuyucular karar versin !

    Yavuz Selim’in önce Erzincan Valiliðine atadýðý, sonradan da bütün doðu ve güney doðuya bakmak kaydý ile Diyarbakýr Eyaletine getirdiði Dýyarbakýrlý Kürt Býyýklý Mehmet Paþa ve danýþmaný Bitlisli Molla Ýdris; bütün bölgeyi Türkler’den temizlerler ve YÜZ BÝN Kýzýlbaþ Türk’ü katlederler. Bölgeden kaçamayan Türkler de kendilerini Kürt olduklarýný söyleyerek kalýrlar, baskýlar sonucu da gerçekten Kürtleþirler. Doðu sýnýrlarýný Türklere kapatan Yavuz; korumalýðýný da Kürt aþiretlerine býrakýr. 1517’de Yavuz Selim’in Mýsýr’ý almasý ve 74.ncü Ýslâm Halifesi olmasý ile sünnilik resmi ideoloji haline gelir ve Ýslâmi Devlet kimliði oluþur. Bu tarihten sonra Araplar, Osmanlý Devleti’nin yaþamý boyunca diðer halklardan üstün ve gözde konumlarýna devam ederler. Türkler arasýnda Yavuz adý Yezit ile özdeþleþir ve lanetle anýlýr olur. Türk ulusal kimliði; Bozkýrdaki Türkmenlerde yaþar ve ozanlarý Türkçe’yi geliþtirir. Osmanlý Sarayý ise giderek soysuzlaþýr ve yapay “Osmanlýca” denen yazý dili hakim olur. Bu nedenle Prof.Dr. Faruk Sümer; Safaviler için Osmanlýlar’dan daha fazla Türktür demektedir.

    Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) dönemi Osmanlý Ýmparatorluðu’nun zirvede olduðu bir zamandýr. Ama Türkler açýsýndan bir þey deðiþmez. Yine bu dönemde zülüm, þiddet ve katliamlar devam eder. Kürt kökenli Ebussuûd Efendi (1545-1574)’in Þeyhülislâm olmasýyla ve 30 yýlda verdiði fetvalarla “Osmanlý toplum yaþamýný” belirler ve Kýzýlbaþ Türkmen katliamý, “Sünni Þeriatý”na göre meþruluk kazandýrýr. Yedi Kýzýlbaþ öldürene “Cennetin Anahtarý” verilir. Bugün Sünni din adamlarý tarafýndan huþu ile anýlarak “evliya mertebesi”ne çýkarýlan Ebussuûd Efendi, Türk katliamcýsý, yobaz, lanet okunacak bir zalim ve cellattan bir kiþiden baþka birþey deðildir.

    Hýrvat kökenli ve nakþibendi tarikatýndan Kuyucu Murat Paþa 6.12 l606’da sadrazam olduktan hemen sonra Anadolu’da geniþ çaplý Alevi katliamý harekatý baþlatýr. 155 bin Alevi Türkmeni diri diri kazdýrdýðý kuyulara gömdürür. Aman dileyen insanlara Kuyucu Murat Paþa’nýn yanýtý; “Vurun þu pis Türk’ün baþýný” olmuþtur. Cellatlarýn bile öldürmeye kýyamadýðý çocuðu atýndan inerek öldüren Kuyucu Murat Paþa üç yýl terör estirir.

    Köprülü Mehmet Paþa (1656-1661) Celali ayaklanmalarý bastýrmak ve eþkýya tedibi adý altýnda; Anadolu Türkmenlerini kýrýmdan geçirmiþ sað kalanlara da zülüm yapmýþtýr. Osmanlý Vak’a-Nüvisleri ( tarihçileri) Naima ve Hoca Sadettin Efendi gibileri; kitaplarýnda katliamlarý ballandýra ballandýra anlatmaktalar ve Türkler için; “nadan” yani “kaba Türk, idraksiz Türk, hilekâr Türk” ifadesini kullanmaktadýr. Baþka kitaplarda ise; ‘Türk iti þehre gelince farisice ürür.’ yazmaktadýr. Osmanlýnýn ünlü þairi Nef’i ise “Tanrý, Türk’e irfan çeþmesini yasaklamýþtýr.” Demektedir. Divan-ý Hümayun yazarlarýndan Hafýz Ahmet Çelebi 1499 yýlýnda yazdýðý þiirinde;

    “Sakýn Türk’ü insan sanma

    Bin an bile olsa Türk’le birlikte olma

    Türk eline þeker alsa o þeker zehir olur.

    Türk’ün baþýný kesenken sakýn gam yeme

    Baban da olsa Türk’ü öldür.”

    Demektedir. Tüm bunlara karþýn Türk Bayat boyundan Alevilerin ulu ozaný Fuzuli (1480-1566) bir deyiþinin son beytinde þöyle diyor:

    “Fuzuli, gökten yere insen sana yer yok

    Yürü var gel, ya Arap’tan ya Acem’den”

    Gökten Allah tarafýndan dahi indirilse Türklerin dünyada yeri olmadýðýný; Arap ve Acemler hakim olduðunu belirtir ve Þiirlerinde Osmanlýlara sitem eder ve kafa tutar. Alevi Türkmen aþýklarý, ozanlarý diline ve töresine sahip çýkar ve þiirlerinde dilendirir, yöre yöre gezerek halký bilinçlendirirler. Dedeler ve Babalar da Türkçe ibadet yaparak örf ve gelenekleri yaþatarak bugünlere getirirler.

    Ýdrîs-i Bitlîsi ve Býyýklý Mehmet Paþa’dan sonra Kürtlere en büyük destek saðlayan II.Abdülhamit olmuþtur. Yavuz Selim’den itibaren iç iþlerinde tam bir serbestlik olan bölgeye Prof.Dr.Ýlber Ortaylý’nýn tesbitine göre “Kürt Hükümeti” denmekteydi ve “merkezi hazineye ipotek ödemezdi ve herhangi bir biçimde düzenli askeri hizmetlerle yükümlü deðillerdi.” Böylesi bir bölgeye Abdülhamit, Ýslamcýlýðýn bütünleþtirici “ümmet” anlayýþýyla birarada tutma fikriyle yeni bir yapýlanmaya gidilir. Abdülhamid’in “Aþiret Mektebi-i Humayun”(1892-1907) adýyla açtýðý ve aþiretlerden getirtilen þeyh ve aða çocuklarýnýn eðitildiði okullardan mezun olanlar; beklentilerin yerine, devlete karþý örgülenme yapan kadrolarý oluþturmuþlardýr. Abdülhamid’in marifetlerinden biriside “Hamidiye Alaylarý”dýr

    Hamidiye Alaylarý, Dördüncü Ordu Komutan› Müþir Zeki Paþa’nýn II. Abdülhamid’e önerisiyle 1890 yýlýnda kurulmaya baþlanýr.14-15 Nisan 1891’de de “Nizamnâmesi” yayýnlanarak yasal hale gelir.Ruslara yönelik olarak Þafi Kürtler’den oluþturulan Hamidiye Alaylarý amacýna uygun faaliyette bulunmaz. Hamidiye Alaylarý daha çok eþkiyalýk yapar. Ermeni ve Alevi köylerine baskýnlar düzenleyip çapulculuk yaparlar 23 Temmuz 1908 ‘de Ýkinci Meþrutiyet’in ilanýndan hemen sonra Eylül 1908 ayýnda Kürt Hamidiye Alaylarý’nýn silahlarýný ellerinden almak isteyen Ýttihat’çýlar bunu baþaramazlar Ýttihat ve Terakki Cemiyeti içinde Türkçülük akýmý giderek güçlenir ve hakim olur. Þafi Kürtlerin aða ve aþiret reislerinin çocuklarýnýn eðitildiði Ýstanbul’daki “Aþiret Mektebi”nde ve Hamidiye Alaylarýnda ise Kürt milliyetçiliði filizlenmiþ ve örgütlenmeye baþlamýþtýr. Bu durum Doðu Anadolu’da Alevi-Þafi çatýþmasýný beraberinde getirir.

    tolonbeg

    Sonsuzluk Yolcusu
    Katılımcı

    Tolonbeg kardesim, Tarih boyunca mutlaka yanlisliklar olmustur ve olmayada devam edicektir. Bize düsen yanlislik yapmamak icin caba harcamaktir. Birde cok saglam olmiyan kaynaklara itibar göstermemek lazim.
    Türksün, Kürtsün, Arap ve Acemsin ayrimlari yapmak dogru degildir. Unutmamak lazim ki bütün müslümanlar kardestir ve Islamda da irkcilik tamamen yasaklanmistir.

    Bir hadis-i serif te: “Asabiyet davasina kalkisan, onu yaymaya calisan, bu dava ugrunda mücadele eden kimse bizden degildir.” (Ebu Davud)

    Baska Hadis te :”Kim havasina uyarak batil yolda cenk eder, kavmiyetcilige cagrida bulunur veya kavmiyetciligin sevkiyle öfke ve tehevvüre kapilirsa cahiliye ölümü üzere ölür.” ( Ibni Mace)

    Bu hadisleri iyi degerlendirdigimizde kavmini sevmekle, kavmiyetcilik davasi gütmenin ayri seyler oldugunu anlariz. Islamin yasakladigi Allah Resulü`nun siddetle menettigi, kavmiyetcilik davasinda bulunmak, diger müslümanlara hor bakmak, islami bölüp parcalamak ve takvanin disinda bir baska fazilet ve üstünlük ölcüsü getirmekle islamin ruhuna ters düsmektir. Yoksa, her insan akrabasini sever, onlara iyilikte bulunur. Yani silahi rahim yapar. Bu hususta Allah fermaninda nice tesvikler vardir. Insan icinde yasadigi milletini sevmesi, onlara acimasi, onlarin hatasini düzeltmeye calismasi, ecdadinin mazideki iftihar verici hallerini  hatirlayip onlara layik bir evlat olmak icin gayret göstermesi irkciliktan tamamen ayridir.

    Islam irki reddetmez, irkciligi men eder….

    Irk davasi güderek parcalanmak, millet ve devleti yaralar ve bizi düsmanlarimiz karsisinda zayif düsürmekten baska bir seye yaramaz.

    Resulullah Efendimiz (s.a.v) Veda hutbesinde şöyle buyurur: “Ey İnsanlar!.. Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O’ndan en çok korkanınızdır.”

    Tolonberg kardesim burda hedef sen degilsin. Irkcilikligin insanlara ne zararlar getirdigini vurgulamak icin aciklama ihtiyaci duydum.

    mikail
    Katılımcı

    Ellerine sağlık Sonsuzluk Yolcusu! Bu tür bölücü yazılara ne gerek var ki. Yavuz gibi zeki bir sultanın kendi neslini yokedici davranışlarda bulunacağına asla inanmıyorum. Tamamen iftiradır. Gerekirse de neden iftira olduğunu açıklayabilirim. Ayrıca Çanakkale de geçilmemiştir, vatan toprağı da satılmamıştır. Devletler hukukuna göre, bir Türk Almanya'da mülk edinebiliyorsa, bir Alman da Türkiye'de mülk edinebilir, ve herhangi bir durumda devletimizin bunlara el koyma hakkı vardır. Bırakın, güzelim ülkemizde kardeşçe yaşayalım. Sevgiler.

    Anonim
    Ziyaretçi

    Sevgili Sonsuzluk yolcusu,

    Islam milliyetcilige karsidir,Arapcililigin haricindekine ama.

    Öztürk söyle der:

    Iki türlü islam vardir.

    Biri indirilen islam.
    Biride uydurulan islam.
    Bugünkü yasanilan islam cogunlukla uydurulan islamdir diyor prf.Yasar Nörü Öztürk..
    Ve bugünkü islam,resmen Arapcilik yapmaktadir.
    Bunu anlamak icin illada ulama olmaya gerek yoktur.

    Dilimiz %26 Farsca,% 19 Arapcadan olusmaktadir.
    Adlarimizin % 80 Arapca ve Farscadir.
    Adetlerimiz,törelerimiz tümden atilip Acem  ,Arap adet ve töreleri alinmistir.Tanrinin basimiza koydugu muazzam bilgisayari bile Araplarin yüzünden atmis yerine cahal Arabin nakillerini almisiz.

    Iste size örnek:Din AKIL isi deyil, NAKIL isidir.Bu Arabin bize ögretisidir.
    Iste islam aleminde Allamelerin en büyüyü olarak görülen Gazalinin bir incisi:Müslümanin fazla akla ihtiyaci yoktur.

    Bakalim Tanri ne diyor?
    Akli olmayanin dinide olmaz.

    Arap akli dinden atiyor.Tanri ise Aklini kullanmayanin dinide yoktur diyor.
    Daha cok örnekler veririmde,fazla kafanizin karismasini istemiyorum.

    Mikail kardesimiz ,bu tür bölücülüge ne gerek vardiyor.
    Biz bölücülük yapmiyoruz.Türk milletini bölücülerin kimler oldugu konusunda  uyandiriyoruz.

    Gercekleri sakliyanlar,gercek bölücüdürler.
    Türk milleti bu tipleri cok iyi tanimak zorundadir.Aksi halde doguda basina gelen belalara benzer cok bela ile karsilasacaktir.

    Abtalhamit bir gün yaveri Kastamonulu pasaya söyle der.
    Pasa,su Arapca ne nefis bir dil.
    keske resmi yazilarimizida Arapca yazabilseydik.
    Pasa sinirlenir,Araplasmis Abtalhamide söyle yanit verir.

    Ozaman size Osmanli sultani deyilde Mekke emiri derler.Abtalhamit bozulur,ama renk vermez.
    Ertesi gün pasa bir mektup alir,Abtalhamitten.

    Görülen luzum üzerine sizi Araplari korumakla görevli Cöl ordu komutanligina tayin ediyorum.

    Evet,biz tüm deyisik köklerle Türk adi altinda Türkiye cumhuriyetinde hep beraber yasamak icin tüm gerekenleri yapmis cumhuriyeti yoluna koymusuz.
    Burda ayrimcilik yapanlar Türkler deyil bu ülkeye insanlarina düsmanlik yapanlardir.bu ülke insanlarini öldüren,cocuklari kursunlayan,köyleri yakan,devlete karsi silahla karsikoyanlar,insanlari mezheplere ayirip birbirine düsman edenlerdir.

    Mikail efendi diyorki bunlar tamamen iftiradir.Afferin sana,gercekten cok derin bilgin var bu konuda.
    Neler iftira deyil onuda yazarmisin.
    Yavuzun ,ölüm döseyinde Kirro Seyhul islam Ebussuuda yazdigi mektubu bir okusana.
    Bizim yazdigimiz hersey gerceye dayanir.Biz birileri gibi iskembeden atmiyoruz.

    Gercekleri yazarak ,uyutulan Türk insanini uyandirmak cabasindayiz.

    Atalarimiz cok dogru söylemis:Kor yer icer,kendinden pay bicer.
    Mikail efendi bekliyorum,neden iftira ettigimi lütfen yaziniz.Ama benim gibi tarih,ad ve yer göstererek.Iskembeden atarak deyil.

    kalin saglicahla
    tolonbeg

    mikail
    Katılımcı

    Beyefendi, şu ne demek? (Cahilliğime verip açıklar mısınız?) “Abtalhamit”

    yücel
    Katılımcı

    40 yillik “Abdulhamit”  Abtalhamit oldu galiba… ???

    erb
    Katılımcı

    tolon kardesim  kullandıgın kelimelere dikkat et ecdadıma dil uzatma ULU HAKAN ABDÜLHAMİTHANIN hayatını anlamadan okumadan yorum yapma.

    Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem,
    Gelenin keyfi için geçmişe asla sövemem.
    Biri ecdadıma saldırdı mı hatta boğarım,
    Boğamazsam hiç olmazsa yanımdan kovarım.
    Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam
    Hele hak namına ölsem haksızlığa tapamam.
    Yumuşak başlı isem kim demiş uysal koyunum?
    Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum.
    Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim
    Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim,
    Adam aldırma da git, diyemem aldırırım
    Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.

    Sonsuzluk Yolcusu
    Katılımcı

    tolonber,  Hadisleri okusaydin orda hadislerin neyi anlattigini anlardin. Biz burda islamiyet bölücülügü yasaklar diyoruz sen ne diyon.
    Bu kadar irkci olman beni sasirtti.
    Sizi ve bizi en güzel birsekilde yaradan rabbimizin ismi olan Allah (cc) demek o kadarmi zor?  Tanri ne tanrisi ya. Kusura bakma ama sen hangi tanriya inaniyorsun bilmiyom. Allah ismi arapca oldugu icin telaffuz etmek istemiyorsan  yanlis yoldasin demektir. O zaman ellerini basinin arasina alip ve biraz düsünmeni tavsiye ederim.

    Bir baska konuda, benim bildigim Abdulhamid Han i hep yahudiler karalamislardir. Senin Abdulhamid Han dan  ne alip veremedigin var bilmiyorum. Farkinda olmadan birilerine hizmet ediyor olmiyasin.

    Ne diyelim, Allah yanlis yolda olanlari islah etsin.

    yücel
    Katılımcı

    AMIIINN…

    QUELLE35
    Katılımcı

    Slm arkadaşlar bu yazıyı kötü bir maksatla yazmamıştım. Bu kadar abartılacağını düşünmedim.Tolonbey tepkini anlamış değilim. Birbirimizin düşüncelerine saygı duymalıyız değil mi? Siz belki Çanakkale  geçilmedi dersiniz ben geçildi derim.Herkes fikrini yazmak'ta özgür 'dür.

    Saygılar……..

    Anonim
    Ziyaretçi

      Evvettt

      Sevgili arkadaslar,siz bir kisim Araplasmis Türk din adamlarinin genelde yazdiklarina inanmaktasiniz.
    Bunlar,ap acik kur,andaki Ilahi ayatlara karsi fetvalari verirken,saniyormusunuzki baska yerlerde dogruyu söyleyeceklerdir.
    Hayir ,Arap adina Tanridan korkmadan bizlere gecmistekiler gibi yalan söylemektedirler.

      Size,iki hadis verecegim.Bu hadisleri ünlü hadis yazarlarindan TIRMIZI  ve EbU DAVUTUN kitablarindan okuyabilirsiniz.Ki bu kisilerin simdiye kadar hicbir kimse gercekleri yazmiyorlar dememislerdir.
      Tirmizinin kitabinda Kitaluttürk diye gecer Ebu Davutun kitabindada Babur Türk diye gecer basliklari.Gerci diyer Tüm hadis yazarlarinin kitaplarindada gecer bu Türk mevzulari.

      Gelin hadisin birini okuyalim:Ey müslümanlar( Araplar)cünkü bu hadis söylendiginde Türkler müslüman deyildi daha)Türklerle 3 kerre savasacaksiniz.Ilkinde onlar sizi yenecek,ikincisinde beraber kalacaksiniz.Ücücüsünde siz onlari yeneceksiniz.

      Burda Araplari Türklerle savasmalari icin cesaretlendirmektedir.

    Gecelim bir baska Hadise:Türkleri bu dünyadan silip süpürmedikce kiyamet kopmayacaktir.Burda denirki iyiya kiyamet kopmazsa kimsedde sorguya cekilip cezalandirilmaz.

    Ama kazin ayagi hicde öyle deyil:Cölde yasiyan Arabin,günesten kavrulmus gak,gibi kurumus bir karisi var,birde gidasiz kecisi ikide bir deri bir kemik koyunu,Bir kil cadiri varsada birde devesi.

      Eyer Türkleri bu dünyadan silip süpürürseler Yallah cennete,ordaYesillikler,kuslar,dereler,altindan saraylar,sarap dereleri,memeleri tomurcuklasmis 450,000 huriler,Etrafa sacilmis inciler gibi 450,000 gilmanlar onlarda huriler gibi 16 yasinda daha neler neler neler verilecek.
    Efendim cennette huri ve gilmanlarla sürülen sefanin bir dakkasi dünya zamani ile bir yilmis.Bahin hele sonsuz zevku aleme.

    Yalanin bukadarini atabilecek bunlardan baskasi gercekten olamaz.

      8500 tanede dul gilman ve huri,bunlarda 16 yasinda.
      Bu huri ve gilman sayilarini veren bol keseden atan bir sahte din adami,bazi kitaplarda bu sayi 72 bazilarina görede 52.

    Demekki CIMRI din adamlari az,gözü toklarda salla babam salla, tas atipda kolumu yoruluyor
      Üstdeki din adaminda bu nemalardan cok olsa gerek.450,000 dile kolay.

    Nasil olsa millet okumuyor,ne sallasak bu salladiklarimizi dogru saniyorlar.

    Mehmet Akifin safahat adli kitabinda benim anlattigima benzeyen cok güzel bir hikaye var.Okumus olanlar bilir.

    Imam cihmis kürsüye bol keseden atiyormus söyle:Eyyy camaat,biliyormusunuzki,dünya bir öküzün boynuzunda,öküzde bir adanin üstünde,adada baligin üstünde balikda denizde,denizde cok kayalik,deyince ordan kürt ayaga kalkar,HOCA  EFENDI  DOGRU  SÖYLÜYORSUN  DEYILMI deyince ,hoca bir sendeler ve kendini toplayarak, tabiki dögru söylüyorum avanak kürt.Benim anlattiklarim basili kitaplardan deyil elle yazilmis kitaplardan alinmadir.

      Ilk matbaa istanbulda kurulunca basta seyhuislam olmak üzere ayaklanip ,halkida ayaklandirip,bütün matbaabinalarini ve makinalarini tahrip etmislerdi,Arap harfleri gagur icadi makinalarda yazilamaz deye.
      Bu olaydan 250 sene sonra metbaa tekrar istanbula gelebildi.
      Bu seferde bu gericiler,matbaalarin yazdigi kitaplar hep yalan yaziyor,elle yazilan kitaplarda dogrulari yaziyor.
      Onun icin vaaz veren hoca,bu bilgileri aldigim kitaplar matbaada deyil elle yazilmistir demektedir.

      Bir cennetlik adam 450,000 huri+450,000 gilman+8500 dul huri+8500 dul gilman eder+917,000,bukadarda yalan atmak baska kimseye nasip olmaz.

    Arap bunlari duyunca fal tasi gibi aciliyor gözleri.

      Bir an önce Türkleri temizleyelimde cennettedeki nimetlere kavusalim hevesindedirler.
      Ama, birakalim 250 milyonluk Türk dünyasini temizlemegi,80 milyon Arap 8 milyon bile olmayan Yahudilerin hakkindan bile gelemiyorlar.
      Bunlar basta Tirmizi ve Ebu Davudun kitaplarinda olmak üzere bütün hadis yazarlarin kitaplarinda gecmektedir.Tirmizinin kitabinda özel bir bölümde(Kitalüttürk)Türklerle öldürülüsme diye bir bölümde anlatiliyor Türk düsmanligi.

    Ebu davutun kitabindada( Babur Türk)Türk bölümünde anlatilmaktadir.
    BIz uydurmuyoruz bunlari.Islam aleminin en meshur ve güvenilir hadis yazarlari yaziyorbunlari.
    Gecelim Osmanlilara,Onlarin Türk katliamlari inkar götürmez gertceklerle isbatlidir.

      Internette arayip Yavuz sultan SElimin yastiginin altindan cikan mektubu bulun ve okuyun.Bu mektup katil Ebussuud Seyhulislama yazilmistir.Görün orda Yavuz seyhulislama neler yaziyor.

      Eyyyyyy Ebussuud,senin fetvalarinla onbinlerce sucsuz insanlari katlettim,Tanri bana bunun hesabini  sordugunda ben seni göstereceyim,sen kimi göstereceksin yazisi gecen uzun bir mektup yazmistir.
      Ama görüyoruzki sizide diyer bir cogu gibi kandirmislar, sözde islamiyet adina,Gerceklere yalan ,yalanlarinda gercek olduguna  coguumuzu ne yazikki inandirmislar ..

      Ebussuudun kendisinin madde madde yazdigi bir kanunname kitabi var bende,adini adresini veriyimde alip bir okuyunda güya Tanri adina ne fetvalar verildigini görüp okuyunca diliniz tutulacaktir.

    Türkiyede  ,Islam tarihinden hadis yazarlarinin kitaplarindan internetlere verilen bu gercekler gerici Telekom tarafindan okunmalari engellenmektedir.

    Bunlarin Tüm gayeleri gercekleri Türk insanindan gizlemekdir.

    Iste Ebussuudun o meshur kitabi:

    Yazari      :M.Ertugrul Düzdag

    Kitabin adi:SEYHULISLAM  EBUSSUUDUN  FETVALARI isiginda 16.asirda Türk hayati.
    Kitabevi  :Enderung kitabevi

    Arap adina,hem gercekleri  görmek istemiyoruz,dolayisiyla cok sevdigimizi söyledigimiz millet ve vatanimiza enbüyük kötülügü yapmaktayiz.

    Cok okuyalim,herseyi okuyalim,gercekleri görelim.

    Simdi ,mutlakaki bana imanmayacaksiniz.
    Size iki örnek vereceyim,umarim uyanirsiniz.

    Tanri ayatinda derki:Dinden cikanin cezasini öteki dünyada ben vereceyim.Buna inaniyormuyuz,EVET.

    Ehli sünnet mezheplerinden 4 ü ve Sii mezhep imamlarida diyorki dinden cikanin cezasini iki gün icinde bizler veririz.

    Simdi soruyorum size,Tanrinin buyruguna ragmen dinden cikan bir insani Kendi kafalarina göre tahtali köye gönderen  bu insanlarin pesine gidilebilinirmi gidilemezmi?

    Bir baska örnek:Tanri derki,namaz kilmayanin cezasini öteki dünyada ben vereceyim.

    Ama,Imami Safii diyorki,olmazzzzzzzzzzz,namaz kilmayani benim mezhebim imamin kayigina bindirir.

    Gelin bakalim Imami Hanife ne diyor:Namaz kilmayan beni enterese etmez.Onun cezasini Tanri öteki dünyada verecektir.

    Simdi ,ben Hanifi mezhabinden oldugum icin,namaz kilmadigim zaman,kimse bana niye namaz kilmadin diyemiycek.

    Ama, sen Safii mezhebinden oldugun icin,yallah imamin kayigina.
    Peki,bunlar Tanrinin buyruklarinimi uygulamak zorundadir,yoksa sen söyle kenarda dur,burda bizim düdügümüz öter deyebilirlermi,deyemezlermi?

    Bana göre kesinkes deyemezler.
    Gelin bakalim Tanri ayatinda bulara ihtarinda ne söylüyor?

    Ilahi din,kurallarini,sartlarini yalniz ve yalniz benim koydugum dindir.
    Buyrun cenaze namazina,
    Tanri ben diyor,
    Onlarsa hayir biz diyor.

    Eyer bunlarida anlamazsaniz,size diyeceyim baska hicbirsey yoktur.
    Siz sizin yolunuza ,bende benim yoluma

    Ayetin biride öyle diyor,anlamamakta israr edenlere,siz sizin yolunuza bende benim yoluma de diyor.

    Kur,ani arastirip,mezhep imamlarinin kitaplariyla karsilastirirsaniz,cogu yerde kur,ana uyulmadigini görürsünüz,halbuki tüm yaratilanlar o kitabdaki ilahi ayatlara,bakin ilahi ayatlara diyorum, uymak zorundadirlar,Peygamberden tutunda cöldeki deve cobanina kadar.

    Tüm güzellikler gerceklere inananlarla olsun.
    tolonbeg

    Anonim
    Ziyaretçi

      Sevgili arkadaslar,

    Sizlere Milliyetten ,Can Dündardan cok üzerinde düsünülecek bir yazi birakiyorum.Umarim ilginizi cekecektir.

    Sevgiler
    tolonbegAtatürk'ün sansürlenen görüşleri

    Atatürk'e ilişkin olarak 2 önemli çarpıtma yapılıyor.
    Biri Batılılaşma konusunda…
    Diğeri din konusunda…

    İlki, Atatürk'ün hedef olarak Avrupa'yı göstermediği iddiasına dayanıyor.
    İkincisi, -dünkü Vakit gazetesinde bir örneğini gördüğümüz gibi- ısrarla Atatürk'ü dua ederken, sarıklı mebuslarla ya da peçe içindeki Latife Hanım'la gösterip cumhuriyetin temelinde bir din motifi arıyor.
    Bu 2 konuda 2 belge hatırlatacağım.
    ***
    İlk belge, 29 Ekim günü Mustafa Kemal Paşa'nın Fransız yazarı Maurice Pernot'ya verdiği demeç… Paşa, o gün Revue Des Deux Mondes için Meclis Başkanı sıfatıyla verdiği son demecinde şöyle diyor:
    “Osmanlı İmparatorluğu, Batı'ya karşı elde ettiğimiz başarılardan çok gururlanarak kendisini Avrupa uluslarına bağlayan bağları kestiği gün düşüşe başlamıştır. Bu bir hataydı. Bunu tekrar etmeyeceğiz. Bizim vücutlarımız Doğu'da ise de düşüncelerimiz Batı'ya dönüktür. Memleketimizi çağdaşlaştırmak istiyoruz. Bütün çalışmalarımız Türkiye'de çağdaş, bu sebeple Batılı bir hükümet oluşturmaktır. Uygarlığa girmek arzu edip de Batı'ya yönelmemiş millet hangisidir?”
    ***
    Din meselesine gelince…
    İlk Meclis'in dualarla açıldığı ve cumhuriyete oy veren milletvekilleri arasında 100 kadar din adamı olduğu doğru… Ancak böyledir diye cumhuriyetin kökeninde ve Atatürk'ün düşünce evreninde din motifleri aramak nafile uğraş.
    Afet İnan cumhuriyetin ilanından 6 yıl sonra Yurt Bilgisi dersleri vermeye başlamıştı. Okutacağı kitabı Kemal Paşa'ya gösterdi. Gazi beğenmedi. Yeni bir Medeni Bilgiler kitabı yazdırdı.
    Kitap, 1931'de Afet İnan imzasıyla çıktı; ortaokul ve liselerde okutuldu. İşte Kemal Paşa'nın el yazısıyla kaleme aldığı o notların “Millet” bölümünden satırlar:
    ***
    “Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arapların dinini kabul ettikten sonra bu din Arapların (..) Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti; milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. (..)
    “Türk milleti birçok asırlar, (..) bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kur'an'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndü. (..)
    “Türk milletini Allah için, Peygamber için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, Allah'la mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. (..)
    “… din hissi, dünyanın acısı duyulan tokadıyla derhal Türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri, Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti. (..) Artık Türk, cenneti değil, (..) son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. İşte dinin, din hissinin Türk milletinde bıraktığı hatıra…”
    ***
    Yeterince açık değil mi?
    Nasıl oluyor da din konusundaki görüşleri bu kadar net olan bir lider hâlâ yanlış yorumlanıyor?
    Yukarıdaki satırların çoğu, Türk Tarih Kurumu tarafından 1969 ve 1988'de basılan “Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk'ün El Yazıları” kitabında yer almıyor da ondan…
    İnanması zor; ama kendi kurduğu kurum, Atatürk'ün notlarını sansür ederek yayımladı.
    “Medeni Bilgiler”i geçenlerde yeniden basan Örgün Yayınevi, Türk Tarih Kurumu'ndan bir özürle yeni baskı beklediklerini yazmış.
    Atatürk'ün okullarda okutulsun diye kaleme aldığı kitabının bile sansür edildiği bir ülkede yaşıyoruz.
    Düşünce özgürlüğü mü dediniz?

    can.dundar@e-kolay.net

    aboz
    Katılımcı

    .

    khoLpa$aLı
    Katılımcı

    Çanakkale Savaşı,
    I. Dünya Savaşı sırasında 1915-1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadası'nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara savaşlarıdır. İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti konumundaki İstanbul'u alarak boğazların kontrolünü ele geçirmek, Rusya'yla güvenli bir tarımsal ve askeri ticaret yolu açmak, Alman müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmak amaçları ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı'na girmişlerdir. Ancak saldırıları başarısız olacak, iki tarafın da çok ağır kayıplar vermesiyle İtilaf Devletleri geri çekileceklerdir.

    Çanakkale Savaşları, ilgili bütün ulusları derinden etkilemiştir. Avustralya ve Yeni Zelanda'da Anzak Günü adıyla her yıl düzenli bir seramoni tekrarlanır. Ayrıca Avustralyalı ve Yeni Zelandalılar o gün toplanarak Gelibolu Yarımadası'ndaki Anzakların (ANZAC: Australian and New Zeland Army Corps) çıkartma yaptıkları Anzak Koyu'na gelerek atalarının savaştıkları bu yeri ziyaret ederler.

    Bu savaşlarda düşman subaylarının bile takdirini toplayarak yıldızı parlayan Mustafa Kemal, 8 yıl sonra Türk Kurtuluş Savaşı'nda milletine önderlik edecek, savaş sonunda kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı olacaktır.

    Savaşın Nedenleri 
    Osmanlı İmparatorluğu 2 Ağustos 1914 tarihinde Almanya ile, İttifak Devletleri safında yer almak üzere bir antlaşma imzalamıştı. Ancak bu antlaşma, Osmanlı İmparatorluğu’nun savaş hazırlıkları henüz başlamadığı için gizli tutulmuştu. Osmanlı İmparatorluğu bu antlaşmanın hemen ertesinde seferberlik hazırlıklarına başlamıştı.

    Akdeniz’de İngiliz donanması önünden çekilen Alman SMS Goeben ve SMS Breslau ağır kruvazörlerinin, Amiral Souchon komutasında 10 Ağustos 1914 günü Çanakkale Boğazı’nı geçerek İstanbul’a gelmeleri büyük bir gerginlik yaratmıştı çünkü, Osmanlı İmparatorluğu, Boğazlar Antlaşması gereği tüm savaş gemilerine kapalı tutmaktadır. Alman Donanması’na bağlı bu gemilerin Boğazdan geçişine izin verilerek ayrıcalık yapılması, savaş nedeni sayılmaktadır. Ancak Osmanlı İmparatorluğu, bu gemilerin Almanya’dan satın alındığını açıklayarak gerginliği ertelemiştir. Sözkonusu gemiler 16 Ağustos 1914 tarihinde Yavuz ve Midilli adlarıyla Osmanlı Donanması’na katılmışlardı. Bu gemilerdeki Alman mürettebat, Osmanlı Donanması’na ait subay ve erat üniformaları giyerek gemilerdeki görevlerini sürdürmüşler, Amiral Souchon ise Osmanlı Donanması Komutanlığı’na getirilmişti.Yavuz ve Midilli’nin de içinde bulunduğu bir Osmanlı filosunun Amiral Souchon komutasında 27 Ekim 1914 günü Karadeniz kıyılarındaki Rus limanlarını bombalamaları ardından hem Rusya hem de İngiltere Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etmiştir.
    Batı Cephesi’nde 1914 yılının Eylül ayı sonlarında Alman orduları, Fransız-İngiliz savunmasını yaramamışlar, tüm Batı Cephesi’nde cepheler kilitlenmişti. Bu durum Almanya açısından Batı Cephesi’ndeki savaşın kısa sürede bitmeyeceği anlamına geliyordu. Oysa Alman savaş planı (Schlieffen Planı), ilk adımda Batı Cephesi’nde kısa sürede Fransız-İngiliz kuvvetlerinin yenilgiye uğratılması, ikinci adımda ise tüm kuvvetlerin Doğu’ya kaydırılarak Rusya’nın savaş dışı bırakılması esasına dayanıyordu. Schlieffen Planındaki bu sapma ardından Almanya, önce Rusya’yı savaş dışı bırakmak, Doğu’da serbest kalan kuvvetleri ile Batı Cephesi’ne yeniden yüklenmek istemişti. Osmanlı 3. Ordu'sunun Kafkasya bölgesindeki Kasım – 1914 ayı başlarındaki taarruzları bu planın hazırlık aşamalarından biriydi.
    Avrupa cephelerindeki bu gelişmeler, İngiltere ve Fransa’nın müttefikleri Rusya’yı desteklemek zorunda bırakmıştı. Zaten Rusya, Almanya üzerinde yeterince güçlü bir baskı yapamamaktaydı. Kısıtlı endüstriyel kapasitesi dolayısıyla İngiliz ve Fransız desteğine gerek duymaktadır. Fransa ve İngiltere’nin bu desteği sağlaması için olası dört yol vardır. Kuzey ulaşım hatlarından ikisi olanaksızdır. Kuzey Buz Denizi, yılın çok büyük bölümünde donmuş olduğundan deniz ulaşımına olanak vermemektedir, Baltık Denizi ise Alman Donanması’nın denetimindedir. Orta ulaşım yolu olan Avrupa karayolu ise Alman denetimindedir. Olası dördüncü yol ise Osmanlı İmparatorluğu’nun denetiminde bulunan Çanakkale ve İstanbul boğazlarının oluşturduğu denizyoludur. Çok yakın geçmişte, Balkan Savaşı’nda, Trablusgarp Savaşı’nda ve Sarıkamış Harekatı’nda ağır yenilgiler almış olan Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri gücü, İtilaf Devletleri’nce zaten yetersiz olarak değerlendirilmektedir. Avrupalılarca “hasta adam” olarak görülen yaşlı Osmanlı İmparatorluğu'nın boğazlardaki bir saldırıyı kaldıramayacağı düşünülmektedir. Eğer Boğazlar askeri olarak kontrol altına alınabilirse, Rusya’nın desteklenmesi olanaklıdır. Gerçekten de Rusya, Kasım ayı başlarında müttefiklerinden Çanakkale Boğazı’na göstermelik de olsa bir saldırı yapılmasını istemiştir. Böylece Kafkasya’da Osmanlı ordusunun baskısı hafifleyecektir.
    Öte yandan Rusya direnmeyi sürdürecek olursa, Almanya’nın Batı Cephesi’nde yeni bir taarruza kalkışma olanağı da pek yoktur. Bu tesbit, özellikle İngiliz yüksek komutanlığının, Batı Cephesi’ndeki kuvvetlerin bir bölümünün burada atıl tutulup tutulmadığının sorgulanmasına yol açmıştır. Ayrıca İngiliz Donanması da yeterince etkili kullanılmamaktadır. Böylece Batı Cephesi’nden alınacak bir kısım kuvvetle donanmanın işbirliği ile daha etkili ve sonuç alıcı bir harekata girişilmesi yolları aranmaya başlandı. Sonuçta Boğazlar’a yönelik bir operasyon planı üzerinde tartışılmaya başlanmıştır.
    Rusya ile bağlantının bu şekilde, Boğazlar’ın kontrolünün sağlanarak sonuçlandırılması, Osmanlı Devleti’nin başkenti olan İstanbul’un da işgalini kaçınılmaz olarak gerektirmektedir. İkisi, aynı anda gerçekleşecek sonuçlardır. Çanakkale Boğazı’ndan geçilerek İstanbul’un işgalinin İtilaf Devletleri açısından diğer stratejik sonuçları şunlardır.
    Osmanlı Devleti savaş dışı bırakılmış olmakla, Almanya savaşın başlarında bir müttefikini kaybetmiş olacaktır.Osmanlının kontrolünde olan Süveyş Kanalı, dolayısıyla İngiltere’nin Uzakdoğu ulaşım yolunun güven altına alınması sağlanmış olacaktır.
    Osmanlı Devleti’nin savaş dışı bırakılması, ve müslüman ülkeler nezdinde İtilaf Devletleri lehine oluşturacağı kazanımlar açısından da önem arz etmektedir. Müslüman ülkelerin gerek Orta Doğu’da gerekse de Uzak Doğu’da İngiliz hakimiyetine karşı dirence zayıflamış olacaktır.
    Balkan devletleri, hemen doğudaki Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmesi ve bunu İtilaf Devletleri’nin başarması üzerine, doğal olarak İtilaf Devletleri safında savaşa katılmaları yönünde etken olacaktır. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması, Balkan devletlerinin bölgedeki hesaplarına ulaşabilmeleri yönündeki en önemli engeli ortadan kaldırmış olacak ve bu durum, İtilaf devletlerinin bir hediyesi sayılacaktır.
    Rusya ile Karadeniz üzerinden deniz ulaşımının açılması özellikle önemlidir. Osmanlı İmparatorluğu'nun Boğazları her türlü deniz trafiğine kapatması sonucu, Rusya ile İngiltere ve Fransa arasındaki ticari ilişkiler de durma noktasına gelmiştir. Pek çok ticari gemi, Karadeniz'deki Rus limanlarında beklemektedir, Avrupa'da buğday fiyatları yükselirken ucuz Rus buğdayı ithal edilememekte, muazzam ticari karlardan mahrum kalınmaktadır. Kısacası Boğazların kapanması, İngiliz ve Fransız firmaları için büyük kar kaybı getirmektedir.

    Savaşın aşamaları
    Savaşlar, 18 Mart 1915'e kadar yapılan Deniz Savaşları ve sonrasındaki Kara Savaşları olmak üzere iki ana bölüme ayrılır.

    Deniz Savaşları
    18 Mart 1915 te İtiliaf Devletleri,Osmanlı tarafından yenilgiye uğratıldı.

    Kara Savaşları
    Deniz mayınları ve kıyılardaki Türk topçu bataryalarının isabetli atışları denizden geçişin mümkün olmayacağını göstermiş, İtilaf Devletleri Gelibolu Yarımadası üzerine çıkarak Türkleri karadan yenmeyi planlamışlardır.
    Gelibolu Yarımadasında Müttefik çıkartmaları yarımadanın güney bölümündeki altı kumsala, iki cephede yapılmıştır. Seddülbahir Cephesi’ne 29. İngiliz Tümeni ile Fransız Kolordusu (Fransız Doğu Sefer Kuvveti) çıkartma yaparken Arıburnu Cephesi’nde ise Anzaklar Kolordusu çıkartma yapmıştır.
    Her iki cephedeki kanlı çatışmalar ardından 1915 yılının Temmuz ayı sonlarında cepheler kilitlenmiş, çatışmalar mevzi harbine dönüşmüştü. Gelibolu Yarımadasında bir sonuç elde edebilmek için İngiliz General Sir Ian Hamilton, daha kuzeyde üçüncü bir cephe açmak gereği duymuş, Suvla Koyu’nda çıkartma yaparak Anafartalar Cephesi’ni açmıştır. 6 Ağustos 1915 tarihinde Suvla Koyu'na yapılan çıkartmayla Çanakkale Savaşları bu bölgeye kaymış, Arıburnu'ndaki Anzak Kolordusu ile Suvla çıkartma kuvvetleri, dolayısıyla bu iki cephe birleşmiştir. Gelibolu Yarımadası'nın Müttefik kuvvetlerce tahliyesine kadar asıl çatışmalar bu bölgede olmuş, Seddülbahir Cephesi, kayda değer bir çatışmaya sahne olmamıştır.

    Müttefiklerin Gelibolu Seferi'ne eklenen yeni takviyelerle üçüncü bir cephe açılmasına karşın kara harekatı Müttefikler açısından bir sonuç getirmemiş, Türk kuvvetlerinin direnci karşısında cepheler yeniden kilitlenmiştir. Bulgaristan'ın İttifak Devletlerine katılmasının, Almanya ile Osmanlı arasında Balkanlar üzerinden sağlam bir kara köprüsünün kurulması olduğunu düşünen İtilaf Devletleri, zaten 2 yıldır ilerleme kaydetmeden sürekli zayiat verdiklerini de hesaba katarak Aralık 1915'te geceleri yavaş yavaş ve sessiz sedasız Gelibolu'dan ayrılmışlardır. Böylece 2 yıldır süren şiddetli ve kanlı çarpışmalar Osmanlı galibiyetiyle sona ermiştir.

    Savaşın Sonuçları
    İngiltere ve Fransa ile Osmanlı ve Alman orduları arasında geçen ve iki taraftan toplam 500,000'den fazla insanın “kaybına” (ölüm, firar, esir, sakatlanma ve hastalıklar) neden olan savaşın ardından İtilaf Devletleri Çanakkale Boğazı'nı geçememiş, İstanbul'u işgal edememiş, Rusya'da zorda kalan çarlık rejimi devrilmiş ve I. Dünya Savaşı 2 yıl uzamıştır. Bunları kısaca şöyle özetleyebiliriz:
    Denizde başlayak karada süren ve 2 yıl sonunda biten, savaşın en acı biçimde yaşandığı savaşlardan biri olarak görülen Çanakkale Savaşları sonucunda Türkler tüm dünyaya “Çanakkale Geçilmez!” olgusunu kabul ettirmiştir.Rus Çarı I. Nikolas'ın Osmanlı İmparatorluğu'na yaptığı “hasta adam” yakıştırması Avrupalıların gözü önünde yıkılmıştır. Çanakkale Savaşları, müttefikleriyle Rusya'nın irtibatını önlemiş, bu arada Lenin ve yandaşları Bolşeviklerin Ekim Devrimi ile Rusya savaş dışı kalmıştır. Bu durum ihtilal Rusyası ile müttefiklerini birbirinden ayırmıştır. Sovyet Rusya Kurtuluş Savaşı yıllarında Türklere lojistik destek sağlamış ve Türk ordusunun kazanmasına katkıda bulunmuştur.
    Bu savaşlar, İngiliz ve Fransız kuvvetlerini Gelibolu Yarımadası'na bağlamış, Almanya ve müttefiklerinin yükleri hafiflemiştir. Gerek Rusya'nın savaş dışı kalması, gerekse İngiliz ve Fransızların Gelibolu üzerinde çok fazla uğraşması I. Dünya Savaşı'nı 2 yıl uzatmıştır.
    Karşılıklı olarak çok büyük insan ve malzeme zayiatı verilmiştir.

14 yanıt görüntüleniyor - 16 ile 29 arası (toplam 29)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.