Bildigimiz güzel fikralari burada paylasalim…

Forumlar Cafe almancax Bildigimiz güzel fikralari burada paylasalim…

ALMANCAX FORUMLARINA HOŞGELDİNİZ. FORUMLARIMIZDA ALMANYA VE ALMANCA HAKKINDA ARADIĞINIZ HER TÜRLÜ BİLGİYE ULAŞABİLİRSİNİZ.
    gütig
    Ziyaretçi

    Arkadaslar, bu konu daha önce acilmis mi diye bir arama yaptim, fakat sadece almanca versiyonunu gördüm… Konunun bir de Türkce olarak acilmasi gayet hos olur diye düsündüm… Fikralari kendi dilimizde dinlemenin, okumanin keyfi bir baskadir ne de olsa…Bildigimiz güzel fikralari burada paylasirsak cok sevinirim…

    Asagida bir kac fikrayla acilisi yapayim…Umarim begenirsiniz…

    ordulu
    Katılımcı

    Bir gezginin yolu günün birinde bir bahçeye varmış. O bahçede yalnız gül yetişirmiş. Birbirinden narin ve zarif güller. O güller kadar zarif ve latif bir hatun kapı önünde duruyormuş. GEZGİN hatuna hayranlık ve saygı ile yaklaşıp kendisini takdim etmiş. Ve hatundan adını bağışlamasını istemiş.

    HATUN: bana SEVGİ derler.

    GEZGİN: Sevgi hatun burada yalnız mı oturuyorsunuz?

    SEVGİ: hayır eşimle beraber oturuyoruz. Ona İLİM derler. şu anda bahçede çalışıyor. Bıkmaz yorulmaz bir kişidir.

    GEZGİN: Bahçeyi dolaşmama izin var mı?

    SEVGİ: Hay hay… lütfen ayakkabılarınızı çıkarında SAYGI dediğimiz şu mestleri giyiniz. Onlar öylece konuşurken İLİM çıkagelmiş. Bahçeyi birlikte dolaşmaya başlamışlar. SEVGİ önde İLİM ve GEZGİN arkada yürüyorlarmış. Her gülün bir adı varmış. MUTLULUK, HOşGÖRÜ, SABIR, KANAAT, ADALET, İRADE, şEFKAT, MERHAMET, AKIL, HİKMET, KUDRET, SAMİMİYET, TEVAZU, FAZİLET VE… bu kadar çeşitte ve bu kadar yoğunlukta güzellik bu kadar bakım ve özen, böylesine bir düzen karşısında heyecanlanan ve hayrete düşen gezgin bahçıvan ilim efendiye sormuş:

    GEZGİN: Siz hangi gülün hangi isimde olduğunu bazen karıştırıyormuşsunuz?

    İLİM: Bazen şaşırdığım oluyorsa da SEVGİ hemen yardımıma koşuyor bana doğru ismi hatırlatıyor.

    GEZGİN: Güllerin erip eriştiği bu toprağın bir özelliği var mı?

    İLİM: Özelliği olup olmadığını bilmiyorum. Bu toprağı bize VEFA adında bir dostumuz getirir. VEFA dostumuzun dediğine göre, örneğin; MERHAMETLİ bir insan görünce, ondan oluşan toprağı bize getirir, bizde onu MERHAMET gülünün altına serpiveririz veya şEFKATLİ bir insan görünce ondan oluşan toprağı bize getirir, bizde o toprağı şEFKAT gülünün altına sereriz ve bu böyle devam edip gider.

    GEZGİN: Güller arasında aşı yapılıyor mu?

    İLİM: Elbette HAYAL gülüne GERÇEK'i aşıladık; ÜMİT gülü oluştu. İMAN gülüne HİZMET'i aşıladık; TESLİMİYET gülü oluştu. HİKMET gülüne AKIL'ı aşıladık; İRADE gülü oluştu. Bu aşıları sürekli yapmak zorundayız. Örneğin; o muhteşem ADALET gülüne KUDRET gülünü aşılamazsak, ADALET hemen sararıp soluyor. Aciz kalıyor. KUDRET gülüne ADALET'i aşılamazsak KUDRET gülünün toprağında ZULÜM böcekleri üreyiveriyor.

    GEZGİN: Bu aşıları siz mi yapıyorsunuz?

    İLİM: Çelikleri ben hazırlıyorum ama aşıyı koyup kovuşturan eşim SEVGİ'dir. O ilham kalemini eline alır, aşılanacak varlığın AKIL perdesini yumuşak yumuşak aralar, böylece o varlığın gönlüne ulaşır, oraya aşı çeliğini bir güzel yerleştirir. Sonra da oluşan bütün kader sicimi ile tatlı tatlı sarar. Bütün bu işleri bu aşamaları her seferinde aynı dolgun zevk ve heyecan içinde seyrederim. Sanki o anda Rabbim (c.c) yanımızdaymış gibi…

    GEZGİN: Tercih ettiğiniz güller var mı?

    İLİM: Aslında yok. Fakat eşim SEVGİ; HOşGÖRÜ için 'o benim beş duyumdur.' der. SAMİMİYET için, 'o benim AHLAKIM'dır' der. TEVAZU için, 'o benim EDEBİM'dir' der, ama ÜMİT'e fazlaca düşkün galiba… Zira ÜMİT için 'o benim kanımdır' der durur…

    Bir kaç gün sonra gezginimiz bir kasabaya varmış. Bir kahvehaneye girmiş. Burası oldukça tenha imiş. Kuytu bir köşede bir kişi oturuyor ve çay içiyormuş. Gezginimiz bu zata yaklaşmış, yanına oturmuş, kendisini takdim etmiş, adını bağışlamasını dilemiş…. o zat demiş ki:

    ADEM: Bana ADEM derler.

    Gezginimiz başından geçenleri; gül bahçesini, iki soylu bahçıvanı, konuşmaları anlatmış. ADEM dinlemiş. Sonunda demiş ki:O bahçeye İNSANLIĞIN KEMAL BAHÇESİ derler.

    RABBÜL ALEMİN İÇİMİZDEKİ GÜLLERİ SOLDURMASIN..(B.K.)
    Fıkra tadında olmasa da sizlerle paylaşmak istedim,umarım beğenirsiniz..

    Anonim
    Ziyaretçi

    jentzsch ve gütig.kusura bakmayın arkadaşlar,art  nıyetle  yazılmış bı fıkra  deıldı.bana göre  gercekten  komık,ince  bı  mızahı olan ve  mustehcen olmayan  bı fıkra.ama  ınsanların  anlayışları  farklıdır.herkese  paylaşımı  ıcın teşekkurler.

    onur gs
    Katılımcı

    Fikralarim Nr. 1 by 197

    Kadının biri, 46 yaşındayken kalp krizi geçiriyor ve
    hastaneye kaldırılıyor. Ameliyat masasındayken, ölüme
    yakın, birden bir hayal görüyor. Azraili görüyor ve soruyor: “Benim
    saatim geldimi?” Azrail cevap veriyor:
    “Hayır, senin daha 43 sene, 2 ay vede 8 günün var”.
    Narkozdan uyandıığında, estetik yaptırmaya karar veriyor.
    Yüzünü gerdirttiriyor, dudaklarını doldurtturuyor vede
    göğüslerini düzelttiriyor.
    Kısacası: “Yeniden doğmuş gibi”
    Daha uzun bir süre yaşıyacağını bildiği için
    şimdi, o kadar ameliyatın değdiğini düşünüyor.
    Son ameliyattan sonra,hastaneden
    tamamen yeni bir insan gibi çıkıyor. Tam karşıdan karşıya geçiyor
    ki, ambülans çarpıyor.Ölüyor. Cenette Azrail'e soruyor:
    “40 seneden daha fazla yaşıyacağımı sanıyordum! Neden o zaman bana o ambülansın çarpmasını sağlayıp,beni öldürttün?”
    Azrail cevap veriyor:
    “Kız, ben seni hiç tanıyamadım!!!”

    onur gs
    Katılımcı

    Fikralarim Nr. 2 by 197

    Konyali küçük ahmete ögretmeni 0 vermis sözlü notu olarak cografyadan. Çocuk ne yapsin kurtarmasi lazim. ögretmene 'ögretmenim bana bir daha soru sorun'demis. ögretmen 'G farfi ile baslayan bütün illerimizi say bakalim' demis. Cocuk 'Giresun, gaziantep, gümüshane, gars, gastamonu, gayseri, girklareli, girsehir, gocaeli, gütahya, gilis, gonya, garaman'demis.

    Fikralarim Nr. 3 by 197

    Baba, ortaokul üçüncü sınıfa giden oğlunun elinde karneyle salona girdiğini görür. “Allah allah, dönem ne çabuk bitmiş…” diye düşünür ve oğluna seslenir:
    -“Getir bakayım şu karneyi!”
    -“Al baba…”
    Adam karneye bir bakar ki, beden eğitimi ve resim dışındaki tüm dersler zayıf.
    -“Bir dediğini iki etmiyoruz, bilgisayar dedin, bilgisayar aldık, ingilizce kursu dedin ingilizce kursuna gönderdik, gitar kursu, müzik aletleri, ne istersen yapıyoruz. Kız arkadaş uğruna harcadığın çiçek parasının haddi hesabı yok. Ne bu notların hali, rezil şey!”
    -“Baba… O benim karnem değil ki, senin kitaplarını karıştırıyordum, birinin arasında karnelerinden birini bulmuştum…”

    Fikralarim Nr. 4 by 197

    Bir devrin tüm as ve klas futbolcuları cennette buluşmuş. Cennetin baş meleği de futbol meraklısıymış. şeytanı çağırtmış: -“Cennetle cehennem arasında bir maç düzenleyelim ne dersin?” -“Boşuna oynamayalım, biz kazanırız”, demiş şeytan. -“Olur mu en iyi futbolcular bizde, ne kadar da kötü futbolcu varsa sizde…” şeytan şeytanca gülümsemiş: -“Ama bütün hakemler de bizde…”

    Fikralarim Nr. 5 by 197

    Bir gün yolda yaya giden bir bektaşinin önüne bir atlı çıktı: – “Baba” dedi, “bir müşkülüm var. Beni aydınlatır mısın?” Bektaşi yanıt verdi: – Elimden gelen bir şeyse, hay hay oğlum. – şunu öğrenmek istiyorum: şu anda Allah ne yapıyor? Sualin münasebetsizliğine içerleyen derviş, hiç belli etmemiş: – Yanıt veririm ama bir şartla, sen o attan in, ben bineyim. – Neden? – Böyle yüksek bir suale yüksekten yanıt vermek gerekir de ondan! Adam attan inmiş, Bektaşi binmiş. Adam: – “Hadi” demiş “söyle bakalım. Allah şimdi ne yapiyor?” Bektaşi: – “Ne yapacak” demiş, “atı senin gibi bir budalanın elinden alıp, benim gibi bir akıllıya veriyor”. Ve çalakamçı uzaklaşmış…

    Fikralarim Nr. 6 by 197

    Bir gün doktorlar, tımarhanede yaptıkları araştırmada en akıllı deliyi seçeceklermiş. Bir gün delilerden biri bahçede bulunan havuza düşmüş ve boğulmak üzereymiş. Delilerden biri havuza düşen arkadaşını kurtarmaya çalışmış. Bunu gören doktorlar arkadaşını kurtaran deliyi yanlarına çağırmışlar ve “seni en akıllı seçiyoruz” demişler. Doktorlardan biri: “Peki kurtardığın arkadaşını çağır da sana teşekkür etsin” demiş. Deli: “Gelemez ki!” Doktor: “Neden gelemezmiş?” Deli: “Çünkü kuruması için onu astım!”

    Fikralarim Nr. 7 by 197

    Bir Amerikalı ile Japon safariye çıkmışlar. Her ikisi de son teknolojik silahları da birbirlerine nazire yapmak için yanlarına almışlar. Derken uzakta bir aslan görünmüş. Amerikalı lazer tüfeğini doğrultmuş ve aslana ateş etmiş. Ama karavana. Hemen Japon uydudan yönlendirmeli tüfeğini doğrultup ateş etmiş. Fakat o da karavana. Aslan bizimkileri farkedince üzerlerine doğru gelmeye başlamış. Amerikalı bir yudum viski içip acı sonu beklemeye başlamış. Japon hemen botlarını çıkarıp spor ayakkabılarını giymeye başlamış. Amerikalı sormuş: -Ne o, aslandan hizlı mı koşacaksın? -Yoo, senden hızlı koşsam yeter.

    Fikralarim Nr. 8 by 197

    Ava çıkmış adam, başına gelenleri anlatıyormuş : -Ormanda ilerlerken, karşıma kocaman bir ayı çıkmaz mı? Çifteyi doğrultacak vakit yok! Silahı bir kenara attığım gibi başladım kaçmaya. Fakat ayı peşimde! Benden hızlı koşuyor. Bir ara ayının sıcacık nefesini ensemde hissettim. O kadar yaklaşmıştı. Derken ayının ayağı kaydı, yere düştü. Fırsat bu fırsat, tabana kuvvet arayı açtım. Ama ayı toparlandı, kalktı, bana yetişti. Yine nefesi ensemde… Pençesini uzatsa omuzumdan yakalayacak. Allahtan tam o sırada yine ayının ayağı kaydı, yere düştü. Talih bana gülüyor! Hızımı arttırabildiğim kadar arttırdım, yeniden arayı beşyüz metre kadar açtım. Tanrı sizi inandırsın arkadaşlar, ayı yine bana yetişti. Yine nefesi ensemde… şansa bakın… ayının tekrar ayağı kayıp yere düşmez mi? Serüveni dinleyenlerden biri dayanamamış: -Sen de çok yürekliymişsin kardeşim! Hayvan bana üç defa nefesi enseme gelecek kadar sokulsa, çok ayıptır söylemesi, ben korkumdan altıma ederim. Avcı dönüp ters ters sözünü kesene bakmış : -Lafı karıştırma yahu! Ayı üç kez neyin üstüne bastı da ayağı kayıp yere düştü sanıyorsun?

    Fikralarim Nr. 9 by 197

    Dört kişilik avcı grubu, tecrübeli avcı Temel'in önderliginde ormanda ilerlemektedirler. Karşılarına küçük bir delik çıkar. Temel: – “Yatın yere, tavşan deliği!” Bütün avcılar yere yatarlar. Gerçekten bir müddet sonra delikten tavşan çıkar. Avcılar hemen vururlar. Tekrar yürümeye başlarlar. Bir süre sonra büyükçe bir delik çıkar karşılarına. Temel: – “Yatın yere, tilki deliği!” Yatarlar. Biraz sonra tilki çıkar. Onu da vururlar. Tekrar yola düşerler. Bu defa daha büyük bir delik çıkar. Temel: – “Yatın yere, ayı ini!” – Yere yatarlar ve çıkan ayıyı vururlar. İyice keyiflenen avcılar yürümeye devam ederler. Kısa bir zaman sonra kocaman bir deliğin başında dururlar. Acemiler hep birden Temel'e bakar. Temel: – “Uşaklar ne çıkacagını bilmiyorum. Ama yatın yere, ne çıkarsa bahtımıza!” Ertesi gün gazetelerde: – “Dört avcı tren altında can verdi…”

    Fikralarim Nr. 10 by 197

    Milli Park Polisleri, adamın birini, nesli tükenmekte olduğu için koruma altına alınan bir Boz Kartal'ı kesmiş, pişirip yerken görmüş ve derhal tutuklamışlar… Mahkemede adamın avukatları müthiş bir savunma yapmışlar: “Bu adam ormanda yolunu kaybetmişti. Günlerdir aç olduğu için ya kartalı öldürecekti, ya kendisi ölecekti.” diye… Yargiç bu savunmayı kabul edebileceğini söylemiş. Kararını açıklamadan önce, sanığa dönmüş: – “Son bir şey sormak istiyorum” demiş, “Ben de av meraklısıyım da.. Bu Boz Kartalın tadı nasıl bir şey?” – “Valla efendim!” demiş adam, “Tam olarak Kelaynak ile Mavi Gagalı Puhu Kuşu tatlarının arasında bir şey..!”

    Fikralarim Nr. 11 by 197

    Bir gün Cennet'in kapıları şiddetle vurulmuş: – Güm Güm Güm !! İçeriden seslenmişler: – Kim o? Dışarıdan gök gürültüsü gibi bir ses: – Biz Istanbul'u fetheden Fatih'in yiğitleriyiz! İçeriden hoş geldiniz diyerek kapılar ardına kadar açılmış ve yiğitleri içeriye buyur etmişler. Her şey çok güzel gidiyormuş. Ta ki, 40 yıl geçinceye kadar. Bir gün kapılar yine şiddetle çalınmış: – Güm Güm Güm !!! İçeriden sormuşlar: – Kim o? Dışarıdan gök gürültüsü gibi bir ses: – Biz İstanbul'u fetheden Fatih'in yiğitleriyiz! İçeriden hemen cevaplamışlar: – Onlar 40 yıl önce geldi! Dışarıdan yine ses gelmiş: – Biz mehter takımıyız, ancak geldik!

    Fikralarim Nr. 12 by 197

    Bir savaş gemisi karanlık ve sisli bir gecede yol alıyormuş. Derken kaptan köşkündeki komutan tam karşıda ve uzakta üzerlerine doğru gelen bir ışık farketmiş. Hemen karşı tarafa sinyal göndererek şu mesajı geçmiş: – “Derhal rotanızı 30 derece doğuya çeviriniz.” Karşıdan anında cevap gelmiş: – “Sen rotanı 30 derece batıya çevir!” Komutan şaşırmış, biraz da sinirlenmiş, mesajı tekrarlamış: – “Rotanı derhal 30 derece doğuya çevir, emrediyorum!” Karşıdan cevap: – “Asıl sen rotanı 30 derece batıya çevireceksin!” Komutan öfkeden küplere binmiş, bir mesaj daha yollamış: – “Ben 30 yıllık kaptanım, sana son kez emrediyorum, rotanı 30 derece doğuya çevir!” Cevap: – “Sen 30 senelik kaptansan ben de 20 senelik denizciyim, sen rotanı 30 derece batıya çevir!” Komutan, o kadar sinirlenmiş ki, hemen mürettebata bütün topları ateşe hazır hale getirmelerini emretmiş ve son kez bir mesaj göndermiş: – “Burası bir savaş gemisi, derhal rotanı 30 derece batıya çevirmezsen ateşe başlayacağız” Karşıdan cevap gelmiş: – “Burası da bir deniz feneri.. Sen rotanı bir an önce 30 derece doğuya çevirmezsen birazdan kayalara çarpacaksın”

    Fikralarim Nr. 13 by 197

    İki general bir kafede oturup konuşuyorlarmış. İçkinin de etkisiyle generalin biri “benim bir erim var çok salak”, demiş. Diğeriyse “hayır, benim bir erim var o daha da salaktır”, demiş. Tartışma çok büyümeden kimin askerinin daha salak olduğunu anlamak için yarışma gibi bir şey yapmaya karar vermişler. İlk general askerini yanına çağırıp “oğlum, git bana şu 5000 lirayla bir Mercedes al gel” demiş. İkinci general de askerini çağırıp “git bak ben ordu evinde miyim?” demiş. İki asker yolda karşılaşmışlar. İlki “ya benim general çok salak. Bu günün pazar olduğunu bildiği halde beni araba aldırmaya gönderdi” demiş. İkincisiyse “benim general daha salak. Yanında telefon dururken, beni ordu evine gönderdi” demiş…

    Fikralarim Nr. 14 by 197

    İkinci dünya savaşı sırasında bir İngiliz Almanya üzerinde düşürülür. Almanlar bunu esir alırlar fakat İngiliz'in bir bacağı ve iki kolu kangren olmuştur. Almanlar ilk önce bacağı keserler ve İngiliz Almanlardan bu bacağı ana vatanı olan İngiltere'ye atmalarını ister. Almanlar da atar. Sonra İngiliz'in kolu kesilir, İngiliz yine aynı dilekte bulunur ve Almanlar da yerine getirir. Bu sefer de Almanlar öteki kolu keserler. İngiliz her zamanki gibi Almanlar'dan kolu anavatanına atmalarını ister fakat Almanlar ” OLMAZ!” derler, İngiliz nedenini sorunca şöyle cevaplarlar: “SEN GALİBA KAÇMAYA ÇALIşIYORSUN!”

    Fikralarim Nr. 15 by 197

    Askerde kamuflaj yarışması vardır. Herkes çuvallara girecek, komutan gelip tekme atacak; onlar da hayvan sesleri çıkaracaklardır; komutan da beğenirse onaylayacaktır. Komutan birinci çuvala vurur. “Hav hav hav”, komutan “aferin” der, “köpek çuvalı”. İkinci çuvala vurur, “miyav miyav”. Komutan gene beğenir. Böyle on onbeş çuval gezer… Hepsi çok iyi taklit yapıyorlardır. En son çuvala vurur ses yok. Daha sert vurur gene ses yok, tekme, tokat, tahta, tüfek, ses yok. Askerlere emir verir iyicene tekmeleyin diye. Çuvaldan kan sızmaya başlıyor. Beş dakika sonra da ince, bitkin bir ses: – “Patateeeeeees..”

    Fikralarim Nr. 16 by 197

    Yıllar önce İngiltere'de erler şemsiye kullanmazmış. şemsiye taşıma hakkı sadece subaylara tanınıyormuş. O yıllarda bir gün genç teğmenlerden biri, koltuğunun altında bir şemsiye ile hızlı hızlı yürüyen eri görünce, beyninden vurulmuşa dönmüş. Eri çağırarak: – “Bu ne küstahlık”, demiş. Ve şemsiyeyi aldığı gibi dizinde iki parça etmiş. – “Bu sana bir ders olsun, bir daha böyle küstahlıklar yapma!” Neye uğradığını anlamayan er: – “Başüstüne”, diyerek selamı çakmış ve şöyle sormuş: – “Teğmenim, beni az önce evine yollayan general şemsiyesini istediğinde kim kırdı diyeyim?”

    fatihduygu915
    Katılımcı

    onur fıkralarının hepsi cok güzel paylaşımın icin teşkkr. ama ilk fıkraya biraz alındım cünkü bende gonyalıyım..  :D ay pardon konya demek istemiştim ;D

    onur gs
    Katılımcı

    Fikralarim Nr. 17 by 197

    II. Dünya Savaşı sırasında Rus orduları geri çekiliyormuş… Ve Rus generali durumu kurtarmak için askerleri teşvik etmeye karar vermiş. Getirilen her ölü Nazi için 10 ruble vaad etmiş. Çatışmalardan sonra kimi 1, kimi 3 ceset getirmiş ve paralarını nakit olarak almışlar. Bir ara bir Yahudi asker, bir vagonu sürükleyerek getirmiş. Vagonun kapısını açmış, içerisi ceset doluymuş. General bunu görünce şaşırmış ve askeri kenara çekerek şöyle demiş: – “Asker, anlarsın ya bütçemiz zayıf, haydi ben sana ceset başı 7.50 ruble vereyim. Asker: – “Olmaz”, demiş, “Zaten bana geliş fiyatı 8.30 ruble.”

    Fikralarim Nr. 18 by 197

    Askerin biri bir bakışta herkesin boyunun ölçüsünü tam olarak doğru söylüyormuş ve arkadaşları buna çok şaşırıyorlarmış. Bir gün bunu komutana da götürmüşler ve olan biteni anlatmışlar. Komutan inanmamış… – “Söyle bakalım benim boyumun ölçüsü kaç?”, demiş. Asker aşağıdan yukarıya komutanı süzmüş ve “1.75 efendim”, demiş. Komutan: – “Doğru.. Hayret, nasıl bildin?” demiş. Asker “Bilirim tabi efendim, ben kereste uzmanıyım..”

    Fikralarim Nr. 19 by 197

    Bir general, komşu ülkeden gelen konuk generale hem hava atmak, hem de erlerinin kendisine ve vatanına bağlılıklarını göstermek için, üç erini ve karılarını yanına çağırır. Erlere birer kurusıkı tabanca verir. Onları yan odaya alır ve karılarını öldürmelerini ister. Konuk generale “şimdi bakınız erlerimiz nasıl itaatkar ve vatansever”, der. Erler teker teker içeri girerler. Birinci er karısından özür dileyip tüm şarjörü boşaltır. Tabii karısı ölmez, kurşunlar kurusıkıdır. İkincide de aynı şey olur. Genaralin gözleri yaşarmıştır. En son giren erin ardından, iki general kurşun seslerini dinlerken, “dan dan dan dan dan dan… şangırrrr”, diye bir ses duyarlar. İşini bitirip çıkan ere merakla sorarlar, “neydi o şangırrr sesi?” diye. Er yanıtlar: – “Komutanım bana kurusıkı kurşun vermişsiniz, karım ölmeyince bende tuttum camdan aşağı attım.”

    onur gs
    Katılımcı

    onur fıkralarının hepsi cok güzel paylaşımın icin teşkkr. ama ilk fıkraya biraz alındım cünkü bende gonyalıyım..  :D ay pardon konya demek istemiştim ;D

    :D :D Hosuna gittiyse ne mutlu bana! :) :) :) Daha devami gelecek! ;) ;) :)

    onur gs
    Katılımcı

    Fikralarim Nr. 20 by 197

    İki acemi er paraşüt eğitimlerini tamamladıktan sonra ilk atlayışları için havalanırlar. Makul seviyeye geldiklerinde komutanları son kontrolleri yapıp: – “Atladıktan bir süre sonra paraşütün sağ tarafındaki ipi çekin, paraşütleriniz açılacaktır. şayet açılmazsa hiç telaşa kapılmayın, sol tarafta yedek bir ip var onu çekin, sorun kalmaz. İndiğinizde sizi bir jip bekliyor olacak; sizi karargaha geri götürecek.” Askerler korkarak da olsa atlamışlar. Heyecanla sağ taraftaki iplerine asılmışlar.. Tık yok. Biraz da korkuyla sol taraftaki iplere asılmışlar, paraşütler yine açılmamış… Çok sinirlenen asker: – “Bu komutanın hiçbir dediği çıkmıyor; dur bakalım, aşağıda jip de yoksa o zaman görüşürüz onla!”

    Fikralarim Nr. 21 by 197

    Komutan teftiş sırasında bir askere sorar: – “Oğlum nerelisin?” – “Maraşlıyım komutanım!” Komutan askere bir tokat patlatır ve tekrar sorar: – “Oğlum nerelisin?” – “Maraşlıyım komutanım!” Komutan askere bir tokat daha patlatır ve tekrar sorar: – “Oğlum bak iyi düşün! Nerelisin?” – “KAHRAMANMaraşlıyım komutanım!” Komutan: – “Aferin işte böyle!” diyerek diğer asker Temel'e döner: – “Oğlum sen nerelisin?” – “Kahraman Trabzonluyum komutanım!”

    Fikralarim Nr. 22 by 197

    Bir bölükte ahçının yemekleri yüzünden millet hemoroid olmuş. Tam 197 kişi yatak yorgan yatıyormuş. Bir gün revire gezmeye gelen komutan her askerin önünde duruyor ve soruyormuş: – “Merhaba asker, hastalığın nedir?” – “Merhaba komutanım , hemeroidim var.” – “Tedavi olarak ne yapıyorlar?” – “İlaçlı pamuk efendim.” – “Bir arzun var mı asker?” – “Bir an evvel iyileşip tekrar vazifeme dönmek istiyorum komutanım.” Komutan herkesin önünde durup aynı soruları sormuş ve hep aynı cevapları alınca memnun olmuş. Sıra en son sıradaki adama gelmiş. Ona da aynı soruları sormaya başlamış: – “Merhaba asker, hastalığın nedir?” – “Bademciklerimden rahatsızım efendim.” – “Öyle mi? Peki ne ilaç kullanıyorlar?” – “İlaçlı pamuk efendim. – “Güzel. Peki bir isteğin var mı evladım?” – “Var, efendim. Mümkünse sıra bana gelince pamuğu değiştirseler diycektim..”

    Fikralarim Nr. 23 by 197

    İki erden birisi, geçen kamyona selam durunca öbürü sordu: – “Neden selam verdin?” – “Görmedin mi? Kamyonun üzerinde General Motors yazıyordu.”

    Fikralarim Nr. 24 by 197

    Kışlanın girişinde er komutanı durdurup parolayı sormuş. Komutan cevap verirken, bazı köylülerin ellerini kollarını sallaya sallaya kışlaya girip çıktıklarını görmüş: -“Oğlum bu köylüler niye böyle serbestçe giriyor, onlara niye parola sormuyorsunuz?” -“Ya komutanım, bırak gariban köylü nereden bilecek ki parolayı, neden sorayım?”

    Fikralarim Nr. 25 by 197

    Paraşütçü taburunda bir er, komutanına gidip ertesi günkü operasyona katılmak istemediğini, ölmüş büyükannesinin gece rüyasına girip “Yarın yanıma geliyorsun” dediğini söyler. Komutan buna çok kızar ve ertesi gün atlamadan önce, erin yanına gelip paraşütünü alır, yerine kendisininkini verir. Atlama anı geldiğinde birlikte atlarlar. Er paraşütünü açıp yavaş yavaş süzülürken, komutanın paraşütü açılmamış bir halde düştüğünü görür, şaşkınlık içinde sorar: -“Komutanım nereye gidiyorsunuz?” -“Büyükannenin yanınaaaa!”

    Fikralarim Nr. 26 by 197

    40 tane er, izin alıp dışarı çıkacaklarmış, ama şehirde uzakmış, bu nedenle hepsine birer at vermişler. Geç kalırlarsa ve iyi de bir mazaretleri yoksa ceza alacaklarmış. Hepsi geç kalmış, sıradan üfürmeye başlamışlar: -“Benim at şuraya kadar koştu, çatladı…” -“Benim at şurada çatladı…” derken komutan iyice sinirlenir, kırkıncı ere patlar: -“Sen de atım öldü de de, göstereyim gününü!” -“Yok komutanım, benim at diğer 39 atın öldüğünü görünce, bir köşeye oturup yas tutmaya başladı…”

    onur gs
    Katılımcı

    Fikralarim Nr. 27 by 197

    Delinin biri, çiviyi tersine çevirerek sivri tarafına vura vura duvara çakmaya başlamış. Onun bu halini gören başka bir deli işe karışmış: – “Baksana, yahu! Sen yanlış bir iş görüyorsun. Bu çivi karşıki duvarın çivisi olacak galiba”, demiş.

    Fikralarim Nr. 28 by 197

    Akıl hastanesinde bir gün, bir deli hasta bakıcıyı yanına çağırır. “Bana çabuk 5 şişe kola getir” der. Hasta bakıcı buna kızar ve hastaya beş tokat atar ve “al işte kolalarını” der. Aradan zaman geçtikten sonra yine aynı hasta, bakıcıyı yine çağırır. Bu sefer hasta; hasta bakıcıyı tokatlar. Bakıcı, “ne oluyor?” der. Hasta cevap verir: – “şişeleri getirdim abi.”

    Fikralarim Nr. 29 by 197

    Akıl hastanesinden iki deliyi salıvereceklermiş. Doktorlar kendi aralarında “şunlara son bir test yapalım da görelim akılları başlarına gelmiş mi?” demişler. Bunun üzerine iki deliyi bir masa başına çağırmışlar. Masanın üzerine bir kavanoz dolusu siyah zeytin, bir kavanoz dolusu da canlı hamamböceği dökmüşler ve: – “Buyrun beyler, yiyiniz.” demişler. Delilerden bir tanesi hemen zeytinlere saldırmış, öteki araya girmiş: – “Önce kaçanları yiyelim, öbürleri nasıl olsa duruyor!”

    Fikralarim Nr. 30 by 197

    Bir uçakta tam yedi deli varmış… Bunlardan sadece uçağı kullanan birinci pilot normalmiş.. İkinci pilot da deliymiş.. Durgun ve normal hava şartlarında yolculuk yaparlarken birden bire uçağın sağa ve sola yattığını hisseden birinci pilot şaşkınlıkla ikinci pilota sorunun ne olduğunu sormuş; o da, “sanırım bu dengesizlik içeriden delilerden geliyor” diye cevap vermiş. Birinci pilot, ikinci pilota emir vermiş: “o zaman git ve rahat durmalarını söyle!”. Bunun üzerine delilerin yanına giden ikinci pilot onları susturmayı başarmış. Birinci pilot ikinci pilota “nasıl susturdun” diye sorduğunda; “ben öğretmen oldum, onlar öğrenci oldular.. uçağın imdat zilini çaldım şu an tenefüsteler..” diye cevap vermiş.

    Fikralarim Nr. 31 by 197

    Akıl hastanesinde koğuşları gezen başhekim, bir delinin oturmuş, birşeyler yazdığını gördü: – “Kolay gelsin ne yazıyorsun?” – “Mektup yazıyorum efendim.” – “Yaaa..Kime yazıyorsun?” – “Kendime..” – “Peki ne yazılı mektupta?” – “İlahi doktor bey, deli misiniz siz.. Mektubu daha almadım ki içinde ne yazdığını bileyim?”

    Fikralarim Nr. 32 by 197

    Delinin biri hastanenin bahçesinde el arabasını ters çevirmiş ve sürmeye uğraşıyormuş. Bunu gören doktor; “öyle sürülmez, düzeltsene arabayı..” Deli hemen cevap verir: – “Geçen gün senin dediğin gibi sürdüm akşama kadar kum taşıttırdılar, enayi miyim ben?”

    Fikralarim Nr. 33 by 197

    İki deli bir gün deliler hastanesinden kaçmışlar. Kimse bu delileri bulamamış. Doktorlar ümitlerini kestikleri an deliler çika gelmiş. Doktorlar hayretle “niye geldiniz?” demişler.. Deliler: – “Yarın kaçacağız da, onun provasını yaptık.”

    Fikralarim Nr. 34 by 197

    Delinin biri yolun kenarındaki uçurumda durmuş aşağıya bakarak “13, 13, 13….” diye söyleniyormuş. Oradan geçen biri, delinin ne yaptığını merak etmiş, yanaşarak “ne yapı….” diyemeden deli onu birden uçurumdan aşağıya atıvermiş ve devam etmiş “14, 14, 14……”

    Fikralarim Nr. 35 by 197

    İki deli, yolda giderken bir direksiyon bulunca çok sevindiler. O sevinçle saatte 160'la uzunca bir süre yol aldıktan sonra benzincinin önünde durdular. Arabayı süren: – “Yüz bin liralık”, dedi. “Süper olsun.” Benzinci ikisini de tepeden tırnağa süzdükten sonra: – “Gidin işinize be!” diye bağırdı. “Sizin civatalarınız gevşek!” İkincisi, araba kullanana döndü: – “Gördün mü! Araba masraf kapısı açtı bile!”

    Fikralarim Nr. 36 by 197

    Bir gün tımarhane görevlilerinden biri bahçede gezerken iki deli görmüş. Bakmış ki delinin biri ağacın üstünde; biri ise ağacın altında. İkisi de bir şeyler yapıyormuş. Aşağıdakine sormuş: – “Yukarıdaki ne yapıyor?” – “şu yukarıdaki mi? Sen buna bakma, salak işte. Ceviz ağacından armut toplamaya çalışıyor.” – “Peki ya sen burada ne yapıyorsun?” – “Ben de düşen armutları topluyorum.”

    Fikralarim Nr. 37 by 197

    Akıl hastanesine yeni atanan doktor, koridorlarda dolaşırken bir de bakmış, otuz kırk kadar hasta sıraya girmişler, bir kapıdaki delikten içeri bakıyorlar.. Sırası geçen de tekrar sıraya giriyormuş. Bunun ne olduğunu merak eden doktor delikten bakmaya çalışınca, deliler buna engel olup: – “Sıraya geç hemşerim, bak biz sabahtan beri sıramızı bekliyoruz”, diye adamı terslemişler. Çaresiz sıraya geçen doktor, onbeş yirmi dakika bekledikten sonra sıra kendisine gelince, delikten içeri bakmış fakat bir şey görememiş. Bu arada arkada sırasını bekleyenler: – “Hadi kardeşim, işimiz gücümüz var seni mi bekleyeceğiz”, diyerek doktoru kenara iteklemişler. Baktığından bir şey anlamayan doktor tekrar sıraya geçmiş, sıra kendisine gelince yine bir şey görememiş, arkasındakiler itekleyip kenara atmışlar. Bunun üzerine genç doktor hastalara: – “Arkadaşlar iki defa baktığım halde hiçbir şey göremedim, neden acaba?” diye sorunca, hastalardan biri: – “Doktorcuğum, sen iki defa bakıp bir şey görememişsin, biz senelerden beri baktığımız halde bir şey göremiyoruz”, diye cevap vermiş.

    Fikralarim Nr. 38 by 197

    Bir akıl hastanesinde deliler iyileşmiş mi, diye bakıyormuş doktorlar. Doktorlar duvara kapı çizmişler. Bütün deliler bu kapıya çarpıyorlarmış. En son bir deli kapının üzerine yürümemiş. “Neden geçmiyorsun?” demişler. “Tabi kapıyı kilitlediniz, anahtarı da aldınız; biz içeriye giremiyoruz.” demiş..

    Fikralarim Nr. 39 by 197

    Başhekim bir gün deliler hastanesinde hastaları ziyarete çıkar ve bir köşede delilerin kendi aralarında bir rakam söyledikten sonra güldüklerini görür ve sorar: – “Neden söylediğiniz her rakamdan sonra gülüyorsunuz diye?” Delinin biri cevap verir: – “Biz der bütün bildiğimiz fıkralara numara verdik.. 5 dediğimiz zaman 5 numaralı fıkra aklımıza geliyor gülüyoruz; 8 deyince 8 numaralı fıkra aklımıza geliyor, gülüyoruz”, demiş. Başhekim “bir de ben söyleyeyim o zaman”, demiş. “5”, demiş çıt yok, “7” demiş çıt yok.. Bakmış çıt yok; sormuş “ben söyleyince neden gülmüyorsunuz?” Delinin biri cevap vermiş: – “Başhekimim anlatmadan anlatmaya fark var…”

    Fikralarim Nr. 40 by 197

    İki deli bir gün oyun oynamaya karar vermiş. Biri diğerine: – “Hadi ben kasap olayım, sen de müşteri ol”, demiş. Diğeri de kabul etmiş. Müşteri olan deli kasaba gelmiş ve: – “Bir kilo odun verir misin usta?” demiş. Diğeri de: – “Olur, peki şişeleri getirdin mi?”, demiş.

    Fikralarim Nr. 41 by 197

    Adamın biri sinemaya gitmiş. Gişeden bilet almış ve içeri girmiş. Tekrar almış, tekrar girmiş; tekrar almış, tekrar girmiş.. derken dört beş defa bilet almış.. Gişedeki adam dayanamayıp sormuş: – “Ya adam bu kaçıncı biletin?” – “İçerde bir deli var, biletimi durmadan yırtıyor..”

    Fikralarim Nr. 42 by 197

    Doktor akıl hastasıyla terapi yapmaktadır; sorar:-“Bir kulağını kesersek ne olur?” -“Canım acır, hem de çok!” -“Peki iki kulağını kesersek?” -“Aaa… O zaman iyi göremem!” -“O nedenmiş?” -“Ee iki kulağımı da keserseniz, gözlüklerim düşer!”

    Fikralarim Nr. 43 by 197

    Bir akıl hastası taburcu olmak üzeredir. Onunla ilgilenen doktor son bir soru sormak ister:-“Bana yarım kilo merhaba al desem, ne dersin?” -“Size deli derim doktor bey, olacak şey mi o dediğiniz?” Bunun üzerine memnuniyetle taburcu kağıtlarını imzalayan doktor, tam çıkarken hastasına sorar:-“Niçin deli derdin peki bana?” -“Merhaba kiloyla değil de, metreyle satılır da ondan!”

    Fikralarim Nr. 44 by 197

    Bir akıl hastası, bulunduğu kaldırımdan karşı kaldırıma geçmiş ve orada nöbet tutmakta olan bir polis memuruna sormuş:-“Afedersiniz memur bey, karşı kaldırım nerede acaba?” Memur durumu biraz da garip karşılayarak cevap vermiş; “işte orası” demiş ve karşı kaldırımı göstermiş. Bunun üzerine akıl hastası memuru terslemiş:-“Kimi kandırıyorsun sen be! Daha az önce oradaki memura sordum, o burayı gösterdi!”

    Fikralarim Nr. 45 by 197

    Akıl hastanesini teftiş etmekte olan bir müfettiş, bahçeye gelince, delilerin kendilerini çeşitli ağaçların dallarından aşağı sarkıttıklarını görmüş. Edindiği pekçok tecrübeye rağmen, daha önce görmediği bu olay ilgisini çekmiş ve görevlilere sormuş:-“Ne yapıyor bunlar?” -“Efendim, onlar kendilerini armut zanneden hastalar…” Müfettiş biraz daha ilerlemiş, ve yerde boylu boyunca yatan başka bir hasta görmüş:-“Peki bunun nesi var?” -“Ha o mu? Efendim o olgunlaşıp yere düşen armutlardan!”

    Fikralarim Nr. 46 by 197

    Akıl hastanesinde aynı odada kalan hastalardan biri, gecenin bir vakti kalkar ve ışığı yakar. Bunun üzerine uyanan hastalardan biri, buna çıkışır:-“Yahu niye yaktın şimdi ışığı?” -“Hiiiç… Öbür odaların ışığı açık mı değil mi anlamak için…”

    Fikralarim Nr. 48 by 197

    Doktorlar, akıl hastaları ile ilgili yaptıkları bir araştırma çerçevesinde, bir grup hastayı bir odada toplayıp; duvara bir kapı resmi çizmişler. Tüm delilerin de eline birer anahtar vererek gözlem yapmaya başlamışlar. Delilerin hepsi duvardaki kapının kilidini açmaya çalışırlarken, bir tanesi kenarda oturuyormuş. Genç bir doktor, onun yanına gitmiş ve neden öylece oturduğunu sormuş:-“Doktor bey, deli bunlar deli… O ellerindeki anahtarlarla, o kapıyı açabileceklerini sanıyorlar…” “Yani o anahtarlarla bir şey yapamayacaklarını fark ettin?” -“Elbette o anahtarlar bir işe yaramaz doktor… Kapının anahtarı bendeki!”

    Fikralarim Nr. 49 by 197

    Delinin biri kendini asarak intihar etmeye çalışır, ancak ipi yukarı asar, sonra da eline alıp bakmaya başlar. Oradaki diğer bir deli müdahele eder: -“N'apıyosun?” -“Görmüyor musun? İntihar ediyorum!” -“Oğlum ipi boğazına geçirsene o zaman!” -“E nasıl nefes alıcam?”

    Fikralarim Nr. 50 by 197

    Deliler bir kaçma planı yaparlar. Lider deli, planı açıklar: -“Önce birinci kapıyı, sonra ikinci kapıyı, sonra da üçüncü kapıyı kırıp çıkacağız. Sonra özgürüz.” Zaman gelince harekete geçerler. 1. kapıyı kırarlar, 2. kapıyı kırarlar, 3. kapıyı ise açık bulurlar. Lider deli haykırır: -“Allah kahretsin, plan suya düştü çabuk dönün!”

    Fikralarim Nr. 51 by 197

    İki deli sohbet ederler, biri söyler: -“Ben aslında Almanya'da doğdum.” Diğeri cevap verir: -“Ben de hastanede doğmuşum.” -“Aa, hastalığın neymiş ki?”

    Fikralarim Nr. 52 by 197

    Akıl hastası, diş fırçasına köpeğim diyor ve gerçekten de köpeği gibi davranıyordu. Doktoru da her gece, diş fırçasını gösterip “Bu nedir?” diyor, “Köpeğim” deyince de fırçaya sabaha kadar el koyuyordu. Yine bir gün, doktor fırçayı gösterip -“Bu ne?” der. -“Deli misin doktor, bildiğin diş fırçası!” diye yanıt alınca da fırçayı deliye verir. Kapıdan çıkarken, fırçasıyla konuşur: -“Oh be, yutturduk hıyara!”

    Fikralarim Nr. 53 by 197

    Yıllar süren tedaviden sonra, akıl hastasının artık iyileştiğine karar veren başhekim, hastayı taburcu etmeye karar vermiş. Bu mutlu haberi hastaya vermek üzere odasına çağırmış. Çok sevinen hasta mutlulukla cevap vermiş: -“Doktor bey, size hediye olarak bir ayakkabı almak istiyorum. Ama n'olur söyleyin, topuğu önde mi olsun arkada mı?”

    lengur
    Katılımcı

    Sultan en güvendiği adamını denetleme yapmak üzere Arabistan'a göndermiş.

    Görevlendirilen kişi, Arabistan da gezerken bakmış, Araplar entari giyiyorlar ama alta donları yok. Bir rüzgar esti mi, manzara felaket! Haber salmış, altına don giymeyenler kadı huzuruna çıkartılıp, hapsedilecek. Aradan günler geçmiş Arabın bir tanesi don giymemiş ve ilk rüzgarda olay fark edilmiş. Kadı huzuruna çıkartmışlar. Kadı sormuş:

    – Adın?
    – Aptülmecit
    – Baba adın?
    – Aptülleziz
    – Evli misin?
    – 5 tane karım var!
    – Kaç çocuğun var?
    – İlkinden 15, ikincisinden 17, üçüncüsünden 16, dördüncüsünden13, beşincisinden 18 tane.

    Kadı kararını vermiş ve söylemiş: – Aptülleziz oğlu,Abdülmecit’in,don giymeye vakti olmadığından beraatine karar verilmiştir!

    Not:Alıntı olup aynen kopyalanmıştır.  8)

    esma 41
    Katılımcı

    Sultan en güvendiği adamını denetleme yapmak üzere Arabistan'a göndermiş.

    Görevlendirilen kişi, Arabistan da gezerken bakmış, Araplar entari giyiyorlar ama alta donları yok. Bir rüzgar esti mi, manzara felaket! Haber salmış, altına don giymeyenler kadı huzuruna çıkartılıp, hapsedilecek. Aradan günler geçmiş Arabın bir tanesi don giymemiş ve ilk rüzgarda olay fark edilmiş. Kadı huzuruna çıkartmışlar. Kadı sormuş:

    – Adın?
    – Aptülmecit
    – Baba adın?
    – Aptülleziz
    – Evli misin?
    – 5 tane karım var!
    – Kaç çocuğun var?
    – İlkinden 15, ikincisinden 17, üçüncüsünden 16, dördüncüsünden13, beşincisinden 18 tane.

    Kadı kararını vermiş ve söylemiş: – Aptülleziz oğlu,Abdülmecit’in,don giymeye vakti olmadığından beraatine karar verilmiştir!

    Not:Alıntı olup aynen kopyalanmıştır.  8)

    Hahahahahah  ;D ;D ;D.

    Bir tanede benden olsun …  ;D


    Temel deney yapinca

    Cenevre Tarim Konferansi'nda katilimcilarin her biri yaptiklari calismalari ve sonucta gerceklestirdiklerini verim artisini anlatiyormus. Sira Temel'e gelince,
    -Kuru fasülyeye gül asiladuk, demis. -Peki, punu niye yaptiniz?
    -Yellenince gül kokayi.

    Not:Alıntı olup aynen kopyalanmıştır. alinti  ;D

    Iki boyaci olan Temel (kisa boylu) ile Idris (uzun boylu), bir bayrak diregi boyama isini almislar. Bu is icin ne kadar boya alacaklarini hesaplamak icin diregi olcmeye calismislar. Capini olcmek kolay olmus ama yuksekligi?? Onu olcmek icin Temel Idris'in omuzlarina cikmis ama diregin tam tepesine ulasamamis. Idris;
    'Ben senden uzun boyluyum. Bir de ben deneyim' deyip Temel'in omuzlarina cikmis ama gene ayni sonuc… Oturup ne yapacaklarini dusunurken yanlarina iri-yari bir adam yaklasip ne yaptiklarini sormus. Temel'le Idris sorunu anlattiktan sonra, adam diregi yerden guc bela sokup yere yatirmis. Boyunu olcup tekrar yerine diktikten sonra yoluna devam etmis. Gittikten sonra Idris'le Temel bakisip gulusmusler:
    'Aptal herife bak! Biz ona yuksekligini sorduk o bize uzunlugunu verdi.'

    ;D

    onur gs
    Katılımcı

    Cok güzel fikralar bulmussunuz lengur ve esma41. PAylasimlariniz icin tesekkürler. :)

    lengur
    Katılımcı

    Temel bir yarışmaya katılır ve kazanır. Kendisine bir kitap hediye edilir.
    Kitabın adı da ” Düz Mantık ''tır. Temel hediyeyi alırken sorar;
    -Bu kitapta ne yazıyor?
    -Okuyunca öğrenirsin
    -Ben onunla uğraşamam, anlat bakayım sen bana.
    -Ok bak şimdi; senin evinde akvaryum var mı mesela?
    -Evet var…
    -O zaman içinde su da vardır?
    -Evet var…
    -İçinde su varsa balık da vardır
    -Evet var…
    -Balık varsa hayvanları da seviyorsundur sen?
    -Evet….
    -Hayvanları seviyorsan insanları da seversin her halde?
    -Evet…
    -O zaman senin sevgilin de vardır?
    -Evet var.
    -Yaşlı görünüyorsun o zaman sen evlisindir?
    -Evet.
    -E karın olduğuna göre de, homoseksüel değilsindir?
    -Evet.
    -Bak gördün mü?
    Temel çok etkilenir. Kitabı alır koltuğunun altına eve doğru giderken
    Dursun'u görür.
    Dursun sorar;
    -Temel o ne?
    -Düz mantık kitabı!
    -Nasıl bir şey anlat bakiiim.
    -Bak şimdi; sizin evde akvaryum var mı?
    -Yook!
    -O zaman sen İ…sin

    fatihduygu915
    Katılımcı

    birtanede benden….  :)

    Cemal ile Temel askerde beraber nöbet tutarlarken, komutanları bir bakmış
    Cemalin elinde bir mektup, okuyor.
    – N'apıyorsunuz, demiş.
    Temel:
    – Sevculumden mektup celdi. Okuma yazma pilmem, Cemal okuyo pağa.
    – Peki Cemal'in kulaklarındaki pamuk ne?
    Temel:
    – Mektubu tuymasin diye….

    onur gs
    Katılımcı

    Temel bir yarışmaya katılır ve kazanır. Kendisine bir kitap hediye edilir.
    Kitabın adı da ” Düz Mantık ''tır. Temel hediyeyi alırken sorar;
    -Bu kitapta ne yazıyor?
    -Okuyunca öğrenirsin
    -Ben onunla uğraşamam, anlat bakayım sen bana.
    -Ok bak şimdi; senin evinde akvaryum var mı mesela?
    -Evet var…
    -O zaman içinde su da vardır?
    -Evet var…
    -İçinde su varsa balık da vardır
    -Evet var…
    -Balık varsa hayvanları da seviyorsundur sen?
    -Evet….
    -Hayvanları seviyorsan insanları da seversin her halde?
    -Evet…
    -O zaman senin sevgilin de vardır?
    -Evet var.
    -Yaşlı görünüyorsun o zaman sen evlisindir?
    -Evet.
    -E karın olduğuna göre de, homoseksüel değilsindir?
    -Evet.
    -Bak gördün mü?
    Temel çok etkilenir. Kitabı alır koltuğunun altına eve doğru giderken
    Dursun'u görür.
    Dursun sorar;
    -Temel o ne?
    -Düz mantık kitabı!
    -Nasıl bir şey anlat bakiiim.
    -Bak şimdi; sizin evde akvaryum var mı?
    -Yook!
    -O zaman sen İ…sin

    Hahahahahahhahaha :D :D :D ;D ;D ;D ;D Süper bir seymisss…. :D

15 yanıt görüntüleniyor - 31 ile 45 arası (toplam 64)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.