91 yıllık hikâye…

Forumlar Cafe almancax 91 yıllık hikâye…

ALMANCAX FORUMLARINA HOŞGELDİNİZ. FORUMLARIMIZDA ALMANYA VE ALMANCA HAKKINDA ARADIĞINIZ HER TÜRLÜ BİLGİYE ULAŞABİLİRSİNİZ.
    avcobka
    Katılımcı

    Yıl, 1915.
    Çanakkale'de kan gövdeyi götürüyor.
    “Geçerim” diye saldıran emperyalistlerin insan kaybı, 200 bini aşmış…
    “Geç de görelim” diyen dedelerimizin kaybı ise, 250 binin üstünde…
    Mermiler havada çarpışıyor.
    Cesetler toplanamayacak kadar çok…
    Bu inanılmaz kıyıma rağmen, İngiliz Hükümeti durumdan memnun.
    Çünkü gerçeği bilmiyor.
    Çanakkale'deki İngiliz cephe komutanı, “Vaziyet gayet iyi… Bugün yarın geçeriz” raporları gönderiyor devamlı…
    O sırada genç bir gazeteci var orada.
    Avustralyalı.
    Melbourne Age Gazetesi'nin muhabiri.
    Görüyor ki, durum kel…
    Hadise, hiç de İngiliz komutanın anlattığı gibi değil.
    Türkler kafaya koymuş…
    Kuru ekmek yiyor, bulursa üzüm hoşafı içiyor, şakır şakır ölüyor… Ama geçirmiyor.
    Avustralyalı olduğu için özellikle dikkatini çeken bir konu daha var.
    İngiliz komutanlar, karargâhta klasik müzik eşliğinde viski yudumlarken, Anzaklar patır patır gidiyor. En son iki tabur Anzak gönderiyorlar bir bölgeye… Türklerin, iki taburu yok etmesi iki saat bile sürmüyor.
    Üstelik, müthiş bir sansür var.
    Yazdığı haberler, İngiliz yetkililer tarafından engelleniyor.
    Bakıyor ki, olacak gibi değil…
    Sarılıyor kaleme, tüm gerçekleri tek tek anlattığı, 8 bin kelimeden oluşan, “Gelibolu Mektubu”nu yazıyor.
    Özeti şu:
    “Çanakkale geçilemez… Hemen çekilin.”
    Ve bu mektubu, sansürden kurtulmak için Avustralya Başbakanı'na “elden” ulaştırıyor.
    Avustralya Başbakanı mektubu okuyor, gözlerine inanamıyor ve acilen, yine “elden”, İngiltere Başbakanı'na ulaştırıyor.
    İngiltere Başbakanı mektubu okuyor, Savaş Kabinesi'ni topluyor, orada bir daha yüksek sesle okuyor…
    Gizlice araştırılıyor.
    Mektup doğru.
    Hatta az bile yazılmış.
    Cephedeki İngiliz komutanın, kendi poposunu kurtarmak için palavra attığı anlaşılıyor.
    Ve karar veriliyor.
    Komutan görevden alınıyor.
    Emperyalistler, Çanakkale'den çekiliyor.
    Yazdığı mektupla savaşın sona ermesini sağlayan genç gazeteci, Avustralya'da “kahraman” gibi karşılanıyor.
    “Sir” ünvanı veriliyor.
    E tabii kapılar açılıyor…
    Savaşa “muhabir” olarak giden gazeteci, savaştan sonra “gazete sahibi” oluyor.

    Yıl, 1952.
    Çanakkale'de savaşın kaderini değiştiren “sir gazeteci” vefat ediyor.
    Bir tane oğlu var…
    O zamanlar, 21 yaşında.
    Babasının gazetesinin başına geçiyor.
    Çalışıyor, çalışıyor, çalışıyor.
    Avustralya'ya sığmıyor…
    ABD'ye, Avrupa'ya el atıyor.
    Bugün, 75 yaşında.
    Dünya medya imparatoru.
    75 televizyon kanalı…
    175 gazetesi var.
    TV kanallarıyla 600 milyon izleyiciye, gazeteleriyle 11 milyon okuyucuya hitap ediyor.

    Yıl, 2006…
    Çanakkale'nin “dövüşerek” geçilemeyeceğini ilk anlayan “sir gazeteci” nin oğlu, Çanakkale'nin nasıl geçileceğini gösterdi…
    EFT'yle.
    Bastı parayı, TGRT'yi aldı.
    İsmi, Rupert Murdoch.

    toricelli
    Katılımcı

    sık sık genel düşüncelere ters düşüncelerim olduğu için bazen ben yanlış mı düşünüyorum acaba dediğim oluyor. ama çok açıksözlü bir insan olduğumdan, söyleyeceğimden de geri kalamıyorum.
    bence dünyada yabancılar ülkemizden arsa, ev, tv kanalı alıyor diye bunu kendine sorun yapan tek millet biziz. bize kendimizi bu kadar ezik hissettiren nedir acaba? eğer bir tv kanalı kendini seyrettirip para kazanamıyacak kadar kötü idare ediliyorsa, her verimli çalışamıyan şirket gibi el değiştirmeye mahkumdur. bu işi daha iyi yapan, çalışanların işlerini garanti edecek ve daha fazla vergi ödeyecektir. yok medya şirketi toplumu yönlendirecek, etkileyecek güce sahip olur diye düşünenler varsa, onlara şunu hatırlatmak isterim, bir kamuoyunu etkilemek için o ülkeden yayın yapmanın gereği yoktur günümüzde, dünya küçülmüştür. yeterli paran varsa patagonya'dan yayın yapıp, istediğin ülkenin insanlarına ulaşabilirsin.böylelerini kontrol gücün hemen hemen yok gibidir. kötü örnekleri saymaya gerek yoktur.
    velhasıl, şu anda sahip olduğumuz özgüvenden çok daha fazlasına ihtiyacımız vardır.bizi asgari ücretle ve sigortasız çalıştıranların milliyeti yoktur.bunlar türk de olsa yabancı da olsa yapacaklarını yapmaktadırlar. arsa ev gibi şeyler de de korkmaya gerek yoktur, sokaklara tükürmeyen komşulardan belki bizler de birşeyler öğreniriz.
    hiç bir arkadaşımız bu yazdıklarımdan dolayı kendisini eleştiriyor hissetmesin, her fikrin açıkca konuşulabileceği bir ortama gerçekten ihtiyacımız var. başarılar! 

    smyrna
    Katılımcı

      Bende çok fazla içimize kapanmamamız gerektiğini düşünüyorum bu tür dışa satımlar olacaktır olmak zorunda, bu tür satım ihalelerinde Yabancı'ya devredilemez ve Satışı yapılamaz şartları getirilirse zaten bu uluslararası platrofmlarda iyi sonuçlar doğurmaz..
      (Ülke çıkarlarını zedeleyici-Tekel oluşrutmaya dayalı gibi nedenler hariç elbette)

2 yanıt görüntüleniyor - 1 ile 2 arası (toplam 2)
  • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.